Ülkemiz son aylar içinde olağanüstü hal arıyormuş konumuna sokuldu. Terör yükseliyor, hükümetle yargı atışıyor, yargının bağımsızlığı tartışılıyor. YÖK bildiğimiz siperlerden ateş ediyor. Ordu siyasete itilmeye, komutanlardan bir beyanat koparılıp ortalık ateşe verilmeye çalışılıyor. Devleti yöneten, millete yön verenlerin beyanatlarında belli konularda bir yoğunlaşma var. Önce Cumhurbaşkanı Sezer konuştu. Ardından TBMM Başkanı Arınç ve Başbakan Erdoğan'ın konuşmaları geldi. Birden sahneye eski Cumhurbaşkanı Demirel çıktı, neden icap ettiği pek anlaşılamayan çıkışlarda bulundu. Atışlar farklı cephelerde devam ediyor. Akordeonun kasılıp tiz ses çıkardığı bir dönemdeyiz. Ardı ardına pik yapan ve kendi içinde bir fikir örgüsü taşıyan bu konuşmaları tarayıp özetledim. Bir yazı dizisi oluştu. Yazılar siyasetin içinde bulunduğu açmazı anlamaya ve yakın geleceğimize damgasını vuracak gelişmeleri tahmin etmeye yarayan belge niteliğinde. Devleti yönetenlerin fikirlerine kronolojik olarak yer veriyorum. En sonra bu parçaları bütünleştirip, anayasal bir demokrasinin mahiyetini ve neler yapılması gerektiğini ele alacağım. Önce Sn. Cumhurbaşkanı Sezer'in Harp Akademileri Konferansı'nda yaptığı konuşmadan söz etmeliyiz. Sn. Sezer'in terör, özgürlük, irtica, kamu düzeni konularına temas ettiği konuşması her kesimde farklı değerlendirmelere ve tartışmalara yol açmış bulunuyor. Konuşmasında anayasanın 13. maddesine atıfta bulunarak söylediği "Bireyin inanç ve ibadet yaşamına, kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla sınırlamalar konulabilir" demesi en çok eleştirilen cümlesi idi. İnanç özgürlüğünü savunanlarca bu ifade "bireysel dinî yaşama müdahale" olarak değerlendirildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bunu hiçbir Cumhurbaşkanı'nın yapmadığı vurgulandı. Sezer, konuşmasında ayrıca "irticaî tehdidin kaygı verici boyutlara ulaştığını" öne sürerek, "İrtica siyasete, eğitime ve devlete sızmaya çalışmaktadır" iddiasında bulundu. İddiaya cevap Başbakan Yardımcısı Şahin'den geldi: "Sayın Cumhurbaşkanı'nın elinde irticai faaliyetler içinde bulunduğu tespiti yapılan kişiler varsa, bütün bu titizliğe rağmen gözden kaçan insanlar varsa, bunları Sayın Cumhurbaşkanımızın Çankaya Köşkü'ne davet ederek bana bildirmesini arzu ederdim!" Cumhurbaşkanı Sezer'in bu konuşması siyaset çevrelerinde, medyada dikkatle ele alındı, yorumlandı. En önemlisi halk nezdinde; sokakta, kahvehanede, pazar esnafı arasında da değerlendirildi. Arınç ve özgürlük manifestosu TBMM Başkanı Sayın Arınç'ın 23 Nisan günü Genel Kurulda milletvekillerine yaptığı konuşma bir özgürlük manifestosudur. Arınç'ın ince eleyip, titizlikle dokuduğu belli olan bu konuşması demokrasimizin ve zorluklarımızın bir resmi geçidi mahiyetindedir. Bir bakıma Cumhurbaşkanı Sezer'in konuşmasına cevap vermektedir. Arınç o tarihî konuşmasında diyor ki: "1961 Anayasası ile Meclisimizin kullandığı yetki, görev ve fonksiyonlarının bir kısmı diğer erklere devredilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı arasında kuvvetler ayrımı yapılmış; eşitlik, güç paylaşımı ve denge sağlanmaya çalışılmıştır. Türkiye'nin geçirdiği birtakım olağanüstü şartlarla kuvvetler ayrımında bir denge sorununun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Türkiye'de darbeler döneminin başlangıcı kabul edilen ve "bürokratik iktidarın" güçlendiği 1960 yılından itibaren Meclisin gücü, yetkisi ve fonksiyonu, bu tür hukuki temellere dayanmayan eleştirilerle daraltılmaya çalışılmaktadır." Çarşamba yazımızda konuya devam edeceğiz...