Tutulu satış (mortgage) yoluyla konut edinme Amerika'da 1930'larda başlamış. Amerikan halkının yüzde yetmişi bu yolla ev sahibi olmuş. Avrupa'da daha eski tarihlere gidiyor. 2003 yılına kadar Amerika'da tutulu satış için açılan toplam kredilerin altı trilyon euro'ya, Avrupa'da dört trilyon euro'ya ulaştığını düşünürsek, işin sosyal ve iktisadî önemi daha iyi anlaşılıyor. Oralarda uygulamanın istikrarlı bir düzen ve iyi bir teknik altyapı ile atbaşı gittiğini görüyoruz. Başarı için ayrıca kredi faizlerinin çok düşük olması gerekiyor. Tabiî en önce istikrar. İstikrarlı bir ortam geleceğe güveni artırır. İnsanlar geleceğe umutla bakabilirse uzun vadeli ürünlere yönelir. Türkiye böyle bir ortamı yakalamış görünüyor. Bazı çevrelerin ülkeyi karıştırma, istikrarsızlığa sürükleme çabaları çok şükür sonuç vermedi. Halkın zihni berrak kaldı, tercihlerinde sapma olmadı. Bunda başbakan Erdoğan ve çevresinin basiretli tutumları kadar, demokrasiden yana tavır koyan STK'ların, fikir ve bilim çevrelerinin, liberal kalem sahiplerinin de payı var. Karnından konuşanları da kimse iplemiyor. Ortamın yumuşadığını anlamak için isterseniz dışarı çıkıp şöyle bir dolaşın. Bugün 28 Şubat, ama eskisi gibi soğuk ve kırıcı değil! Tabiat büyük bir bahar cümbüşüne hazırlık yapıyor, dallarda tomurcuklar patlamak üzere, Lâlelerin mayısı beklemeye sabrı yok gibi... Tutulu satışın başarısı için gerekli faiz nispetlerini iki yıla kadar yakalayabiliriz. Bir de kişi başı gelirin bugünkü beş bin dolarlardan çok yukarılara yükselmesi lâzım. On bin doları 2013'te yakalayabileceğiz. Yani nerden bakarsak bakalım "tutulu satış" sisteminin gelişmesi yıllar alacak. Kısa vadede herkesin konut edineceği gibi bir beklenti oluşmamalı. Demokrasiye destek Hemen değil, ama Avrupa ve ABD'de olduğu gibi, zaman içinde yerleşip, işleyecek tutulu satış sisteminin çok yönlü faydaları görülecektir: İnşaat sektörünün ve yan sanayilerin harekete geçmesi, işsizliğin azalması, ekonominin canlanması, kayıt dışılığın ortadan kalkması, kaçak yapılı anarşik şehirleşmenin yerini plânlı, ruhsatlı, denetimli, iskân izinli yapılaşmanın alması, nüfusun daha dengeli dağılması, çevreci bir yapılaşmanın önünün açılması bu sistemin faydalarından sadece birkaçı. Ama en önemlisi halk bilinçlenip, ülkesine, düzenine ve demokrasiye sahip çıkacak olmasıdır. Konut sahibi olmak için on, yirmi, otuz yıla umut bağlayıp, imza basmış üç beş milyon aile demek; macera, zıpırtı istemeyen, istikrar üzerine hesap kurmuş zinde bir toplum demektir. Mülkiyetin tabana yayılması demektir. Onlar ödemeyi taahhüt eder, ama kredi verenlerin, yapımcı şirketlerin, devletin de taahhütlerine sadık kalmasını beklerler. Birilerinin kitap fırlatıp, ülkeyi belirsizliğe sürüklemesine, faizleri yüzde iki yüze çıkartmasına, ekonomiyi çökertmesine seyirci kalmazlar. Dikili ağacı olmayanların altından toprağı çekseniz nemelâzım der, seyreder. Ama mal canın yongasıdır. İnsan, malına gelen zarardan, canına gelmişçesine acı duyar. Yirmi, otuz yıllık taahhütlerle kendilerini bağlayanlar nemelâzım demez, diyemez. Kopenhag standartlarını "kaybettiği malı" bilenler sessiz duramaz, Meydanlara çıkarlar demokratik tepkilerini ortaya koyar. Öyle bir ülkede kimse "demokrasinin üzerine şal" örtemez...