Yasaklayıcı değil, kucaklayıcı olmak

A -
A +

Başbakanın Alevî derneklerinin davetine icâbetle, iftarlarına katılması toplumumuzun farklılıkları ne ölçüde kabullenebildiğine dair ipuçları da verdi. Yadırgayanlar oldu, alkışlayanlar da. Doğrusu Sn. Erdoğan yapılması gerekeni yaptı, bir tabuyu yıktı. TC tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Aslında olayın bir fevkalâdeliği yok. Onu olağandışı yapan bizim zan ve kabullerimiz. Ülkemizde hem resmî öğreti, hem de cemaatler taşlaşmış kalıplara sahip. En ufak esnekliğe tahammülleri yok. Oysa din ve ifade özgürlüğünün olduğu ülkelerde devlet büyükleri ülkelerindeki tüm inanç gruplarıyla, cemaat temsilcileriyle bir araya gelmekten ve onların önemli günlerinde beraber olmaktan geri durmazlar, duramazlar. Bizde de durmamalılar, duramamalılar. Amerikan başkanları her ramazan ayında Beyaz Sarayda Müslüman cemaatlere iftar verir. Bayramlarını tebrik eder. Almanya cumhurbaşkanı, Avrupa'nın birçok liderleri de toplumun inanç mozaiğine yabancı kalmamaya, onlarla birlikte olmaya özen gösterirler. Oralarda bunlar din istismarı olarak görülmez ve inançlarına ters gelse bile yadırganmaz. Aksine kişi haklarına önem verildiğinin bir göstergesi sayılır. Demokrasilerde devlet büyüklerinin halkın her kesimini kucaklaması, insanların kişisel tercihlerini ve temel haklarını kullanmalarına ortam hazırlamaları aslî görevleridir. Kendileri tam tersi bir inanışa sahip olsalar bile, onlardan farklılıkları kucaklamaları beklenir. Alevilik ülkemizin bir realitesi. Kökü asırlar öncesine dayanır. Aslında "Hazreti Alî efendimizi ve onun evlâtlarını seven, onların yolunda gidenler" anlamına bütün Müslümanlar alevîdir. Müslümanlar ayrıca Eshâb-ı Kirâmın hepsini severler. Onlara, değil düşmanlık etmek, en ufak saygısızlıkta bulunmazlar. Öyle iken Alevîlik bazılarınca neden farklı tarif edilmekte ve İslâmın temel kaynaklarıyla çelişen uygulamalara dönüşmektedir? Bir kısım Şiîlerde olduğu gibi, İslamiyet öncesi örf ve inanç unsurları ve hurafeler dine neden karıştırılmıştır. Referansları İslâm öncesine dayanan bir din doğru Müslümanlık olur mu? Bunlar cevabı meçhul sorular değil. Ancak İslâm âlimlerinin yazdığı on binlerce eseri incelemek, 15 asırlık müktesebata dayanmak lâzımdır. Alevîlikle ilgili soruları sormalı ve tereddütleri gidermelidir. Aksi halde bu vatandaşlarımız cahil insanların elinde oyuncak olur. Aleviliği siyasî ve ideolojik amaçlarına alet etmek isteyen istismarcılar her yerde kol geziyor. Bir hatıramı nakletmek isterim: 1991 ilkbaharı. Bir görev dolayısıyla Almanya'dayım. Sovyetler yıkılmış, demirperde çökmüş. Proletarya edebiyatı, komünizme övgü prim yapmıyor. Bizim "komünist eski tüfekler" işsiz! Yeni bir "ilerici alan" bulma peşindeler. İşte o günlerdi. Türkiye'den yirmi kadarı Köln'de (veya Frankfurt) bir araya gelip yeni stratejilerini belirlemişler. Toplantıyı izleyen bir muhabirden hatırımda kalan iki cümle: "Artık Türkiye'de komünizm üzerinden yol alamayız. Bundan sonra Alevilik konusunu işlemeliyiz. Dedelik müessesesine sahip çıkmalıyız..." Onların amacı Alevîliği ihyâ etmek olamaz. Olsa olsa, kendi güdümlerinde bir cephe oluşturmak olur. O eski tüfeklerden bazılarını geçtiğimiz yaz "saatleri bir asır önce durmuş olarak" cumhuriyet mitinglerinde gördük... Alevi vatandaşlarımızı böyle kimselerin ideolojik istismarından korumak için, onları doğru bilgilerle donatmak ve ibadetlerini serbestçe yapmalarına imkân vermelidir. Serbest ve görünür ortamda hiçbir fesat gelişemez. Ama bir inanç veya farklılık baskı ve yasakla yer altına itilirse orada ancak kötülük ürer. Sayın Erdoğan güçlü çıktığı seçimlerin hemen ardından çoğulculuk adına iyi bir adım atmıştır. Toplumsal mutabakat için herkesin kucağını olabildiğince geniş açma vaktidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.