İnsanlık gözünün erdiği, elinin değdiği vakalara bakıyor. Duyulur patırtılara kulak asıyor. Atom silahından ürküyor, ülkesinin başka güçler tarafından istila edilmesinden korkuyor. Hayatı felç edecek yakın bir iktisadî krizden çekiniyor. Âcil saymadığı veya büyük tehlike olarak görmediği meselelere dönüp bakmıyor. Bu aralar herkesin dikkati Çin'de. Uyuyordu, uyandı diyorlar. Ya bir de ayağa kalkarsa? Atom bombasını atar, ordularını üstümüze salarsa... Hepimiz gözümüzü dikmiş, cambaza bakar gibiyiz, Dengesi nerde bozulacak, ayağı ne zaman kayacak diye pür merak bekleşiyoruz.. Ama yavaş gelişen, hayat damarlarımıza sızan tehlikeden haberimiz yok. Varsa bile âcil olmadığı için umursamıyoruz. Altımızdan kayıp giden toprağın, buharlaşıp bir daha inmeyen suyun, solunamaz olan havanın farkında değiliz. Sağırlaşmış kulaklarımız, duymuyor hasta eden gürültüyü. Ülkeler sınır kavgaları yapadursun, diktatörler sahalarını genişletmeye baksın, Suçlular dokunulmazlıklarını artırsın, tartışılamaz zirvelerde zalimler otursun, Kurtlar kuzulara gözdağı versin... Öyle bir tehlike geliyor ki; ayrım yapmadan, tüm canlıları tepeden bir silleyle yok edecek. Şairin dediği gibi: "Gelişimiz teker tekerdi. Gidişimiz cümbür cemaat!" olacak. Balığın hikâyesi Ana balık toplamış yavrularını etrafına, anlatıyormuş: * İnsan denen mahluklar vardır. Denize olta atarlar, ucuna yem takarlar. Bu yemle sizi avlarlar. * Siz ılık sularda yosuna, tuzlu sularda süngere bakın, * İnsan görürseniz dibe inin, mercan kayalıklara saklanın... Diye her derde deva öğütler veriyor, hayat boyu öğrendiklerini aktarıyormuş. Her tehlikeye bir kaçış yolu buluyormuş. Derken bir ağ gelmiş üstten, torba gibi kuşatmış hepsini birden, Sabi yavrucaklarda hiç endişe yok. Nasıl olsa anneleri var. Bir ömür tecrübe yaşamış, nice oltalardan kaçmış anneleri buna da bir çare bulur diyorlarmış. Ama ana da çaresiz. Demiş ki yavrularına: "Ben hep yaşadıklarımı anlattım. Ama tepeden inme bir ağ içinde hiç kalmadım. İlk defa şimdi başıma geldi. Bileniniz varsa söylesin. Yoksa sudan çıkmak üzereyiz!" İnsanlığın hâfızası da böyle. Dağarcığımızda çok tecrübeler var; Arzı deldik, dağları yardık, yerin altını üstüne getirdik, Ham maddeleri zaptolunmaz robotlara çevirdik, Tüm yer altı sularını tek mevsimde sömürmeyi becerdik, Tüketimi körükledikçe ekonominin hızlandığını gördük. Ekonomi hızlandıkça, refahtan çılgına döndük... Oysa her şeyin bir dengesi vardı, kâinat bir nizam içinde yaratılmıştı. Bir tek onu göremedik... Artık deştikçe bir şeyler çıkmıyor, sanayi devridaim makinesi gibi işlemiyor. Dengesi bozuldu tabiatın, kendini yenileyemiyor.. Eski deneyimlerin pek çoğu geçmiyor... Gidişimiz, yaşlı balığın hikâyesindeki gibi "cümbür cemaat" olacak diye korkuyorum.