IMF Başkanı "üç vakte kadar dünyada bir ekonomik çalkantı olabilir" diye söyleyince -tabir yerindeyse- çarşı karışıverdi. Herkesi bir "dalga telaşı" sardı. Küeresel dalgalanma demek, dünya üzerineki fon hareketlerinin gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yön değiştirmesi demek. Ekonomisi hızlı büyüyen ama cari açık veren ve açığın hatırı sayılır bir kısmının da yabancı para ile finanse edildiği ülkelerin, mesela Türkiye'nin tedirgin olması demek. Son günlerde cari açıkla yatıp kalkmamız biraz da bundan. Maliye Bakanı'nın "cari açığa mutlaka tedbir alacağız" demesi, hükümetin de bu tedirginliği paylaştığını gösteriyor. Türkiye son 3 yılın cari açığını sorunsuz finanse etti. Hem doğrudan yabancı sermaye, hem özelleştirme gelirleri, hem de portföy yatırımlarının artması, cari açığı kabus olmaktan çıkardı. Ancak, Amerika merkezli bir küresel durgunluk veya yavaşlamanın, Türkiye gibi ülkelere yönelik "yatırım iştahını" azaltacağı aşikar. Cari açık veren ve bunu da behemahal finanse etmesi gereken bir ülkenin, yeni konjonktürü dikkate alarak, düne kadar korkmadığı bu açığa bugün tedbir düşünmesi de çok makul. Tüketim Makul ama, nasıl tedbir alacak hükümet? Önce vergi boyutuyla düşünecektir haliyle. Yani vergileri tedricen artırıp tüketim ve yatırımı kısmayı ve büyümeyi yavaşlatmayı düşünecektir. Ama seçim dönemine giren bir Türkiye'de bu ne kadar uygulama alanı bulur bilmiyorum. Lakin cari açık vermemizdeki temel etkenlerden birisi tüketim, yani talep odaklı büyüme. Talebi kısmak için ya faizleri artıracaksınız, ya da vergileri. Faizler zaten artmış durumda; artırılmaya devam ederse bu defa bütçenin beli kırılacak. Vergi deseniz, dolaylı vergi yükü zaten vatandaşın belini büküyor. Hükümet cari açık için tedbir düşünüyor belki ama, hareket edeceği alan bir hayli dar. "Dalgalı kur, ani fon çıkışlarının emniyet subabıdır, ona güvenelim" demek kısa vadede en gerçekçi çözüm gibi görünüyor. Bekleyelim, görelim...