Ne demek IMF'ci olmak? IMF ile anlaşmak, veya ekonomiyi düze çıkarmak için IMF'nin desteğini almak mı? Yoksa Türkiye'yi yabancılara peşkeş çekmek mi? Türkiye'nin bu konuda kafası karışık maalesef. Ekonomiye sadece milli duygularla değil, rakamların ve gerekliliklerin penceresinden bakanlar IMF ile anlaşmanın, "lüzumu dairesinde" faydalarından bahsederken, muhalifler ise "IMF'ye teslim olmaktan" bahsediyorlar. Zannedersiniz ki, Türkiye'de IMF ve onun "perde arkası güçleri" (bir perde arkası güç vardır mutlaka !) tarafından kiralanan insanlar var. Yani IMF'ciler ! Oysa IMF'nin neden ve hangi şartlarda bu ülkeye geldiğini düşünseler... Türkiye'nin devasa kamu açıkları, öldürücü faizleri, 2001'de kamu borcuna eklenen onmilyarlarca dolar "görev zararları", ihaleler, yolsuzluklar IMF'nin eseri mi, yoksa IMF tüm bu felaketlerin doğal bir sonucu olarak mı Türkiye'de? Bu soruya aklı selim ile cevap veren hiç kimse, IMF'ye karşı olmak-taraftar olmak basitliğinde aramaz çözümü. Babacan sessiz ve derinden... Türkiye ilk defa bir istikrar programını üç yıl kesintisiz ve eğip bükmeden uygulamakta. Sonuçlar ortada. Enflasyon, büyüme, ihracat, üretim rakamları, görmeyenlerin dahi gözüne giriyor. IMF'nin eseri mi? Hayır ama, onun gözetim ve "kefaletinde", siyasi irade tarafından yürütülen bir sürecin eseri. Tabii IMF'nin verdiği 20 milyar dolar krediyi de unutmadan... Bu kefaletin ve "finansal desteğin" bir üç yıl daha sürmesi, Türkiye'yi, "ilk defa bu kadar yaklaştığı" kalıcı çözüme ulaştıracaktır. Üstelik AB müzakerelerinin eşiğinde. Devlet Bakanı Babacan, bu lüzumu çok iyi gördü. Mensup olduğu siyasi geleneğin hissi hassasiyetlerine rağmen, aklını duygularının ve hamasetin önüne koydu. Başbakanı da, Hükümeti de ikna etti. Babacan, iddialı olmayan üslubuyla, çok iddialı ve akıllı işler yapıyor ekonomi cephesinde. Başlangıçta ben de dahil, ona "biraz tereddütle bakanlar", sessiz ama sabırlı ve kararlı bir Bakanın ekonominin dümeninde olmasından memnunlar. Alışık olmadığımız, ama ne yalan söyleyeyim, hoşumuza giden bir üslup...