Bir ülkenin gündelik hayatında genellikle neler yer alır? Semt pazarındaki fiyatlar, hava durumu, trafik, yapılan yollar, ev fiyatları, kiralar, yeni açılan alışveriş merkezi, tatil, hastalık, okul... Listeyi bu minvalde uzatabiliriz. Yani hayatın hakiki, naif yüzüdür insanların sohbetlerine yansıyan. Bu ve benzeri mevzulardır insanları heyecanlandıran, neşelendiren, bazen öfkelendiren. O ülkeyi sahici bir yaşam alanı haline getiren, toplumun hayata tutunmasını sağlayan, basit ama esas hayat unsurlarıdır. O ülkedeki yurttaşları, kimi zaman neşeli, kimi zaman öfkeli, diğer zaman sakin, öbür zaman hüzünlü yapan ama hiçbir zaman yay gibi germeyen unsurlar... Zira onlar hayatı tabii seyri içinde, harici ve zorlayıcı müdahalelere maruz kalmadan yaşamaktadırlar. Türkiye de, altı ay öncesine kadar, yani şimdiki kaos tünelinin içine sokulmadan evvel, hayatın tabii akışını kaybetmemiş bir ülke idi. Önce 301, 367 gibi rakamlar taciz etmeye başladı hayatımızı. Sonra e-bildirgeler destursuz girdi dimağımıza. Derken, bir anda sınır ötesi savaş konuşurken buluverdik kendimizi, şehit haberleri zihnimizin dinginliğimizi tarumar ederken... Bağ Bir taraftan ülkemizin gündelik, sahici tarafıyla bağımızı kopartırken, diğer taraftan hayatlarımızı kanırtmaya başladı içine sokulduğumuz boğucu gündem... Evet boğucu diyorum, zira hepimizi gerçeklik duygusundan uzaklaştıran, korku, nefret ve tepki ekseninde pompalanan bu yıkıcı gündem, üzerimize basmaya devam ediyor. Ortalama insanlar olarak, her gün "sınır ötesi", her gün "milli beraberlik", her gün "vatan bölünmez" konuşuyor olmamız anormal değil mi? Tıpkı her gün IMF, her gün Avrupa Birliği, her gün küreselleşme konuşmamızın anormal olacağı gibi... Ben normal, sahici, içinde heyecan, sevinç, üzüntü, merak olan ama gerginliklerle, korkularla, suni gündemlerle kanırtılmayan hayatımı geri istiyorum.