Müzakere ve müzakereci

Aylardır herkesin "acaba kim olacak" dediği ve meraktan çatladığı isim belli oldu. Ali Babacan AB üyelik müzakerelerinin başmüzakerecisi olarak açıklandı. Hepimiz de böylece rahata erdik. Medya destekli abartma huyumuz burada da devrede idi. Başmüzakereciye öyle anlamlar yüklendi ki, dışarıdan bakan birisi, tayin edilecek ismin Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek kişi olduğunu zanneder. Tahminimce hiçbir AB üyesi ülkede, başmüzakereci adayları hakkında bu denli spekülasyon yapılmamış, isim-totolar oynanmamıştır. Nihayetinde de, en başta telaffuz edilen ve aşağı yukarı herkesin üzerinde ittifak ettiği bir isim atandı bu göreve. Sanat Müzakere, özellikle de uluslararası işlerde ve süreçlerde bir sanat inceliğinde icra edilir. İşin teknik boyutu olduğu kadar psikolojik boyutu vardır. Yani hem teknik konulara vakıf olmak, hem de psikolojik unsurları çok iyi kullanmak önem arzeder müzakere süreçlerinde. Kimi zaman aracılara veya arabuluculara ihtiyaç hasıl olsa da, tarafların doğrudan görüştüğü, tartıştığı, birbirleri ile ses ve göz temasını sağladığı müzakerelerin çok daha verimli sonuçlar doğurduğunun örnekleri vardır. AB üyelik müzakereleri ise, müzakere edilen konular kadar müzakere fasıllarının içerideki uygulamalarının koordine edilmesi bakımından da zorlu bir süreç. Başmüzakerecinin bu noktada yaptırım gücü önem arzediyor. Ali Babacan, bakanlık ünvanı da taşıdığı için bu güce sahip olacak. Bir de, müzakarecinin iç kamuoyunu, vatandaşı ikna etmek gibi önemli bir misyonu var. Zira AB müzakereleri bir pazarlık değil, AB'nin şartı olan normların içeride uygulanması temeline dayanıyor. Yani başmüzakereci, AB tarafıyla pazarlık etmekten çok, uygulamalar ve gidişat hakkında iç piyasayı, vatandaşı ikna etmek ve motive etmek rolünü de üstlenecek. Bu noktada da, hem piyasa, hem vatandaş nezdinde, Ali Babacan'ın kredibilitesinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Müzakere konuları belli, başmüzakereci belli... Şimdi sıra geldi, 3 Ekim'de müzakerelerin salimen başlamasına... Hayırlısıyla...