Bir insanın hem bugün, hem de gelecekte maddi olarak kendisini emniyette hissetmesi için, sosyal güvenlik sistemleri ihdas edilmiş modern ekonomilerde. Neredeyse bir yüzyıldır da uygulanıyor. Emeklilik sistemleri ve sağlık sigortaları ile kişinin maddi yaşam standartlarının güvence altına alınması hedeflenmiş. Çalışan her birey, gelirinin makul bir kısmını vererek bu güvenceyi edinebilmiş. Bu sayede sosyal denge de sağlanmış. Kul yapısı her işte olduğu gibi, bir süre sonra aksaklıklar, kısmi tıkanmalar yaşanmışsa da, bu sistemler on yıllar boyunca mensuplarına ihtiyaç duydukları güvenceyi sağlamış. Türkiye'de de sosyal güvenlik kurumları var. İnsanlar gelirlerinin hatırı sayılır bir bölümünü ödeyerek dahil oldukları bu kurumların, kendilerine hem bugün, hem de yaşlandıklarında maddi yaşam güvencesi vermesini umut ediyorlar. Ama devlet, elini soktuğu her iktisadi faaliyette olduğu gibi, sosyal güvenlik sistemini de "fiilen ölü" haline getirmiş. Ödediğimiz primlerle karşılanması gereken emekli maaşları ve sağlık harcamaları için, yine bizim vergilerimizden katrilyonlarca lira her yıl buralara aktarılıyor. Namütenahi... Soygun düzeni Temel mantığı "biriktirmek, nemalandırmak ve ihtiyaç olduğunda da sarfetmek" olan emeklilik ve sağlık sigorta sistemi, "suiistimal etmek, soymak ve irtikap etmek" üzere çalıştırılırsa ne olur? Bugünkü durum olur. Fiilen iflas etmiş bir sistemi ayakta tutabilmek için habire kaynak aktarılır. Son günlerde SSK'da yaşanan ilaç yolsuzluğu buzdağının görünen bölümünün ucundaki noktadır sadece. Yıllardır diğer ülkelerdeki benzerlerinden "nisbi olarak" daha fazla prim ödeyen SSK'lı veya Bağ-Kur'lu, niçin onların yarısı kadar bile sağlık veya emeklilik standardına sahip olamıyor? Bir taraftan siyasilerin hesapsız popülizmleri , diğer yanda ise sağlık harcamalarındaki suiistimaller ile dibine darı ektiler sistemin. Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı, "sadece ilaç yolsuzluğu ve savurganlığı önlense, yılda 2 milyar dolar tasarruf eder devlet" diyor. İnanabiliyor musunuz, Türkiye'nin yıllık 6 milyar dolarlık ilaç cirosunun yüzde 90'ı devletçe ödeniyor! Sonra da düşünüyoruz, bu ülkenin ekonomisi nasıl bu hallere düştü, bizim IMF kapılarında ne işimiz var diye... Başka söze hacet var mı?