Boş tribünlerin dolu takımı...

A -
A +

Türkiye'de bir hoca haykırıyor: "Bu takım, dolu tribünler önünde oynamayı haketmedi mi?" Kırgın, sıkıntılı, isyankar bir hoca, kendisi için değil, zirveye taşıdığı takımı için alkış istiyor... Bu memlekette, F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş'a, kötü günlerinde bile esirgenmeyen övgünün bir zerresini istiyor bu hoca... İltimas, kayırma, tesadüf faktörlerinden uzak, sadece futbolun gerektiği şekilde puanları cebine indiren bir takımın hocası adalet istiyor... Spor basınından, sporseverden, gözü 3 büyükten başka kimseyi görmeyenden bir şans istiyor... "Gelin" diyor maçımıza... "Bizi bedavadan değil, başarımız için alkışlayın!"  Ersun Yanal için "Geleceğin Fatih Terim'i" yakıştırmaları yapılıyor bu günlerde... Oysa o, birilerine benzemek değil, hep Ersun Yanal olmak istiyor... Türk futboluna bir ekol, bir şekil, bir özveri, bir sevgi, bir tutku getirmek için, bilimsel çalışmaların çemberinde kendini unutuyor Ersun Yanal... İstanbul'un "Futbol dükalığını" kırmak için Anadolu'nun tek sesi olmak için çırpınıyor... Boş tribünlere, boş sevgilere ama hoş başarılara her hafta yeni bir imza atıyor Ersun Yanal... Kafasının içindeki otobanlara bağlanan futbol güzelliklerini, kendi çerçevesi içinde, bir ressam edasıyla Türkiye'nin gerçeği olarak sporsevere sunmak istiyor Ersun Yanal... Onun muhteşem eserlerine sadece göz ucuyla bile bakmak istemeyen, futbolun sanat sevmez insanlarını "Kırmızı dipli mumla" stadlara çekmek istiyor Ersun Yanal... "Gelen kazançlı çıkacak, tribünlere bir sinemaya gelir gibi ucuzlukta koşanların gözleri bayram edecek... Koşun... Koşun..." 3 büyüklerin beğenmedikleri ile, Ankara ekibi zirvede cirit atıyor... Heyhat! Ersun Yanal yalnız, G.Birliği yalnız...  Türkiye'de tam 11 futbolcusunu çeşitli milli takımlara gönderen kaç antrenör var? Ersun Yanal'ın elinin değdiği, kulağına bir şeyler söylediği futbolcusu, soluğu milli takımlarda alıyor... Ama biz, hâlâ Lorant'ın "Bir dünya takımı hocası" olup olmadığını tartışıyoruz... Manşetler, Fatih Terim'in "Clark bakışı" ile Lucescu'nun eli cebinde pozlarıyla süslü... Ersun Yanal, yine iç sayfalarda, onun takımı sütun aralarında... Ama biz, eninde sonunda kırmızı - siyaha bir gün nasıl olsa alışacağız... Bir hocanın, elinden tuttuğu çocuğunu, üniversiteye taşıyışını nasıl olsa kabul edeceğiz ve alkışlayacağız... Acaba o zaman geç farkettiğimiz, "Yiğidin" hakkını geç ödeyeceğimiz Ersun Yanal'ın gönlünü alabilecek miyiz? Yoksa o Yanal da "Kıymetini bilemediklerimizden" biri mi olacak? Dünyada başarılı takımların maçlarını dolduran seyirci potansiyeli, bir gün nasıl olsa Ankara'ya da gelecek... Belki de Anadolu, akın akın Ankara'ya akacak... Belki bir gün birileri, oranın taşına bakmayacak, Ersun Yanal'ın takımını alkışlayacak... Ama o zaman, geç olacak...  Tarih 21 Kasım 1999... Bizim servisin gözbebeklerinden Ömer Faruk Ünal, Ersun Yanal için bir gerçeği yazmış... Hani herkesin ismini "Ersin" soyadını "Yenal" yazdığı o zamanki Ersun Yanal'ı cümle âleme anlatmış... Bizlerin göremediğini Ömer Faruk taaa o zaman keşfetmiş... Denizli'nin 9 maçta liderliği yakaladığı hafta, Ersun Yanal bağıra bağıra "Ben geliyorum" demiş bir defa... Bu, bir beden eğitimi öğretmeninin, futbolcularını bilgisayarın nimetleri ile yoğuran bir genç adamın, o zaman, Türk futboluna damgasını vuracağının yemin edişiymiş meğer... Ve Ersun Yanal, usul usul değil, gümbür gümbür geldi bu günlere... İsterse, takımı boş tribünlere oynasın... İsterse, başkanların kişisel çekişmelerinin hedefi olsun... İsterse, bir yerlerde ayağını tökezletmek için, birileri pusulara yatsın... Ersun Yanal, kimliğiyle, ağırlığıyla, futbol dehasıyla Türk futbolunun vazgeçilmezleri arasına girmiştir bir kere... Atsan atılmaz, satsan satılmaz... Bu böyle biline...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.