Silinsinler!

A -
A +

Türk futbolunun, klâs oyunculara ve yöneticilere ihtiyacı var şiddetle... Alkışlanacak, kucaklanacak, baş tacı yapılacak kişilerin özlemini çekiyoruz biz... Adını, aldığımız formanın arkasına değil, gönlümüzün başköşesine yazdıracağımız yiğitlere ihtiyacımız var... Tribünlere koşturacak, manşetlere taşınacak, her gencin kahramanı olacak futbolculara ihtiyacımız var... Ama bizim, bazılarına hiç ihtiyacımız yok... Onlar olsa da olur, olmasa da... Onları seyretsek de olur, seyretmesek de... Varlıkları bizi ilgilendirmiyor, aldıkları paraların, eşek yükü ile taşınmasına bile karışmıyoruz... Yaşantılarındaki özentiye, yırtık kot pantolonlarına, briyantinli saçlarına hayran değiliz onların... Çünkü onlar, futbolumuzun içine kabadayılığı, tekmeyi, yumruğu, gözleri yerlerinden fırlayacakmış gibisinden çirkin itirazları sokup, tribünleri galeyanlara getirdiler... *** Şimdi onlara "dur" diyoruz... Edep yerini, milyonların gözleri önünde, tribünlere silah gibi gösteren, öyle tahrik eden, sadece topa değil, rakibin kafasına koç gibi kafa atan... Boğazına sarılan, onu adam yapanlardan aldığı cesaretle, bir ülkenin futbolcusunu kovalayıp tekme atan; bu da yetmezmiş gibi ülke olarak 6 maç ceza almamıza neden olan... Basın mensuplarına o kol hareketini defalarca çeken, her maçta olayların odak noktasında bulunan, affedilmesi kendisinden başka kimseleri sevindirmese de, o sağ kanatta görev yapan yardımcı hakemleri bir boğanın kırmızıya alerjisi gibi gören; itiraz hastalığının müptelası olan hiç kimseyi artık istemiyoruz... Yeşil sahaları, boks, tekvando ringi gibi gören, edepsizliklerini her an göstermeye yeltenenleri artık aramızda istemiyoruz... Futbola gönül vermiş çocukların ahlâkını, göz zevkini, spor anlayışını bozan herkese karşıyız ve onları istemiyoruz... Kimler mi bunlar? Sabri, Lugano, Volkan ve Emre Bölezoğlu... Yolları açık olsun... Onlar artık, bizim sevdalımız değil, futbolumuzun belalısıdır... Çünkü sahada vurdular, kırdılar, düşünmeden konuştular... Düşünmeden konuşmak ise, nişan almadan ateş etmeye benzemez mi? >> Odyakmaz'ın feryadı! Geçen sezon, ligde değil, gönüllerde şampiyon olan Sivasspor, bu sezon ligin zirvesinde ama başkanı ve teknik direktörü ile diplerde sürünüyor... Çünkü Sivasspor'un bu iki patronuna bir şeyler oldu... Mütevazılığı bırakıp, çeneleri açıldı... Birisi saha içinde ruhsatsız gecekondu yıkar gibi kulübe dağıtıyor, tribüne çıktığında da, İstanbul'un 3 büyüklerinin, Laila'sı yüzünden kötü günler geçirdiğini belirtiyor... Başkanı ise bir başka alem... Son Antalyaspor maçında, kendi aleyhlerine tek hata yapmayan hakemi hedef gösterip "Bizi şampiyon yapmayacaklar" ağlamasında bulunuyor... Hani o Antalyaspor'un, haksız yere oyundan attığı Ali Zitouni yüzünden, yıkımını hazırlayan hakem Hüseyin Göçek'i suçlayarak "Sivasspor'u yaktı " demek, ne büyük haksızlık... *** Bütün bunlar "Hem giderim, hem ağlarım" misali "Gelin feryadına" benziyor... Oysa Sivasspor'un, ne başkanının, ne de teknik direktörünün ağlamasına ihtiyacı var... Anadolu'dan şampiyonluğa yapışmış bir takımın, bu gururu, doya doya yaşaması dururken, kulübeden ve yönetim katından ağlama seslerinin gelmesi, eğer bir gün, saha içine de yayılırsa, kimse futbollarını aslanlar gibi oynayan Sivasspor'un neferlerine fatura çıkarmasın... Onlar sadece rakipleri ile değil, konuşmanın dozunu ayarlayamayan, içlerindeki büyüklerinin, çeneleri ile mücadele ediyor şimdi...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.