Antik çağlardan beri yara-yanık gibi deri lezyonlarıyla, mide ve bağırsak hastalıklarının tedavisinde etkin olarak kullanılan kantaron otundan, antidepresan özelliği sebebiyle son yıllarda orta ve hafif şiddetteki depresyonların tedavisinde de yaygın şekildeç kullanılmaya başlandı. Tıp literatürdeki adı "Hypericum perforacum" olan ve halk arasında "yara otu", "binbirdelik", "kan otu", "mayasıl otu", "kuzukıran" ve "kılıç otu" gibi adlarla anılan, doğada bol miktarda bulunan kantaron otu, yurdumuzun çeşitli bölgelerinde bol miktarda yetişmektedir. Doğal prozac Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Oya Kaçar da, kantaronun, yüzyıllardır şeker, kronik romatizma, mide-bağırsak, bronşit hastalıkları ve soğuk algınlıklarının tedavisinde kullanıldığını söylüyor. Dr. Kaçar; parazit düşürücü, antiseptik (mikrop kırıcı) ve yara iyileştirici etkileri de bulunan kantaronun en önemle özelliğinin içeriğindeki "Hypericin" adlı madde olduğunu belirtiyor. Antidepresan bir madde olan "Hypericin" depresyon tedavisinde kullanılmaktadır Dr. Oya Kaçar, kantaronun antidepresan özelliği ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Klinik ve hayvan deneylerinde antidepresan etkinliği kanıtlanan ve "doğal prozac" olarak anılan kantaron, yan etkisi olmadığı için Avrupa'da son yıllarda hafif ve orta şiddetteki depresyonların, stres, uykusuzluk, anksiyete gibi günlük hayatı olumsuz etkileyen rahatsızlıkların tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. İşin bir başka güzel tarafı da; antidepresan olarak kullanılan sentetik ilaçların kullanımında karşılaşılan uykusuzluk, kilo kaybı, seksüel bozukluklar gibi ciddi yan etkilere, kantaron kullanımında rastlanmamasıdırdır." Bu harika bitki, mutluluk hormonu olarak adlandırılan "seratonin"in yanı sıra vücudun kendini iyi hissetmesi için gerekli olan "dopamin" ve "norepineprin" hormonlarının salgılanmasını da yan etkisiz olarak teşvik etmektedir. "Hypericin"in uyku esnasında kişide "derin düşünce, meditasyon, memnuniyet verici ve hayalci düşüncelerin çoğalmasını sağlar. Bu madde, bazı bakterilere karşı da antibakteriyel etkiye sahiptir. Ucuz yolla sağlıklı beslenme 100 gram etin yerini 3 yumurta tutabilir. Aynı şekilde 1 tabak nohut veya kuru fasulye de 60-70 gram etin yerini alabilir. Yetersiz ve dengesiz beslenme, özellikle çocukluk döneminde bağışıklık sisteminde dengesizlik, gelişme ve büyüme yetersizliği, vücut direncinin azalması ve kilo kaybı gibi ciddi sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bu tür problemlerle karşılaşmamak için tükettiğimiz gıdaların besin değerini göz önünde bulundurmalıyız. Ancak ekonomik sıkıntılar sebebiyle alım gücü azalan insanların bunu gerçekleştirmesi zor olmaktadır. Bu konuda akıllı ve bilinçli davranırsak, yine de dengeli ve sağlıklı beslenme imkanına kavuşabiliriz. Mesela; fiyatlı yüksek besinler yerine aynı besin değerine sahip daha düşük fiyatlı besinleri, hazır yiyeceklerin yerine evlerde hazırlanan yiyecekleri tercih edebiliriz. 100 gram et yerine 3 yumurta Erciyes Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Nurten Budak da, halk arasında pahalı yiyeceklerin daha yüksek besin değerine sahip olduğu gibi yanlış bir inanışın hakim olduğunu ifade ederek "Mesela muz, pahalı olduğu için besin değeri yüksek bir yiyecek olarak bilinir. Halbuki muzun diğer meyvelerden çok farkı yoktur, hatta çoğu meyveden daha düşük besin değerine sahiptir. Bu nedenle muz yerine hem daha ucuz hem daha yüksek besin değerine sahip olan elma, üzüm, kayısı, portakal ve şeftali gibi meyveler tercih edilebilir" diyor. Ev yemekleri daha sağlıklı Evlerde hazırlanan yiyeceklerin büyük kısmının, hazır satılan yiyeceklere oranla daha besleyici ve daha sağlıklı olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Budak, bu konuda da şunları söylüyor: "Pahalı gıdaların başında gelen etin sağladığı besin değerini diğer gıdalardan sağlamak mümkündür. 100 gram etin yerini 3 yumurta tutabilir. Aynı şekilde 1 tabak nohut veya kuru fasulye de 60-70 gram etin yerini alabilir. Pirinç, makarna ve şehriye yerine hem daha ucuz, hem de besin değeri yönünden oldukça zengin olan bulgurdan yapılan yemekler yenebilir. Kola yerine ayran veya taze meyve suyunun, hazır reçel yerine pekmezin, baklava gibi hamur tatlılarının, hazır çorba yerine ev yapımı tarhana çorbasının tercih edilmesi daha az harcama ile sağlıklı beslenme imkanı sağlar. Üstelik, ev yapımı gıda ürünleri, hazır ürünlere göre hem daha ucuz, hem de daha sağlıklıdır'' Türk kadını"osteoporoz" riski altında... Özellikle kadınlarda menopozdan sonra kadınlık hormonunun azalması nedeniyle görülen osteoporoz (kemik erimesi), Türk kadınlarını tehdit ediyor. Uzmanlara göre, Türk kadınları osteoporoz risk faktörlerinden birkaçını birarada taşıyor. Yüksek doğurganlık hızı, az bedensel aktivite, kalsiyumdan fakir beslenme alışkanlığı, sigara ve kahve tüketiminin yaygınlığı, D vitamini eksikliği, Türk kadınları arasında sık rastlanan risk faktörlerinden sayılıyor. Belirgin kemik kaybı oluşmadan teşhis edilebilirse önlenebilir bir hastalık olan osteoporozun, günümüzde etkin tedavisi ve korunma yolları bulunuyor. Ancak riskler belirlenip, risk etkenleri kontrol altına alınırsa, osteporoza bağlı gelişebilecek sakatlıklar engellenebiliyor. Toplumu osteoporozdan korumada temel strateji, düşük kemik kütlesi ile ilgili risk faktörlerinin nedenlerini azaltmak, bu esnada tüm toplumda kemik kütlesini arttırmak. Osteoporoza karşı şunlar öneriliyor: ¥ Alkolden kaçınılmalı, sigara bırakılmalı. Menopoz öncesi sigara içmeyi bırakan kadınlarda kırık riski yüzde 25 azalıyor. ¥ Düşme riskini artıran hastalıklar tedavi edilmelidir. ¥ Düzenli yapılan egzersiz kalça kırığı riskini yüzde 50 azaltır. ¥ Özellikle yürüyüş gibi ağırlık verilerek yapılan egzersizler desteklenmeli ve bu koruyucu önlemler tüm topluma genellenmeli Çocuklarda göz tembelliğine dikkat Okuldan önce göz doktoruna götürün Çocuklarda 9 yaşından sonra tedavisi mümkün olmayan ve gözlerden birinin işlevini tamamen kaybetmesine sebep olan göz tembelliğine karşı, anne-babaların duyarlı olmaları gerekiyor. Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Özkağnıcı, ATürkiye'de görülme sıklığı yüzde 2-4 gibi yüksek oranlarda seyreden göz tembelliği konusunda toplumun yeterli bilince sahip olmadığını söyledi. Ayırt etmek güç Doç. Dr. Ahmet Özkağnıcı, şu uyarılarda bulundu: ''Bu hastalığın görüldüğü çocukları, bir gözün görmesi ve kusurlu olan gözün dışardan fark edilememesi nedeniyle diğer sağlıklı çocuklardan ayırt etmek güçtür. Genellikle çocuk bu rahatsızlığını anlayamadığı için, hastalığın teşhisini yapmak da öncelikle anne-babaya düşmektedir. Yapılması gereken, ilköğretime başlayacak çocukların mutlaka bir göz doktoruna gösterilmesidir. Okullarda göz taraması yapılmadığı için 9 yaşına kadar bu rahatsızlığı öğretmenleri tarafından da fark edilemeyen çocuk, hayatı boyunca tek gözle yaşamak zorunda kalacaktır.''