Davos'tan öncesi ve sonrası

A -
A +

> KAZAN Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, buz tutan Moskova'daki sıcak temaslarını tamamladıktan sonra dün de Tataristan'da aynı sıcaklıkla karşılandı. Karşılıklı güven ve samimiyet o kadar yüksek bir seviyeye gelmiş ki, görüşmelerin tamamını dahili yayınla salonun dışından canlı olarak izledik. Akşam, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün onuruna verdiği yemekte konuşan Tataristan Cumhurbaşkanı Saymiyev memnuniyetini ifade ettiği çarpıcı cümlelerini, "Gizleyip saklamaya gerek yok, sizi çok sevdik. Lütfen evinizdeymis gibi davranın. Kahrolsun protokol" diye bitirdi. Ayrıca öğrendik ki, Cumhurbaşkanımızın buraya geleceğine bir türlü inanamayan Tatarlar, gezi programı kesinleştikten sonra geçen bir aylık süreyi hep hazırlanarak geçirmişler. Bu defa durum farklı Bir noktayı hatırlatmakta fayda var. Tataristan'ı, Rusya'nın bizzat organize ettiği bir gezi çerçevesinde ziyaret etmek başlı başına önemli bir aşama... Nitekim, Cumhurbaşkanı Gül, gazetecilerle sohbetinde bu ayrıntının üzerinde özellikle durdu ve, "Eskiden bağlı cumhuriyetlerden birini ziyaret etmek bir tarafa, telefonla görüşmenizden bile Rusya rahatsız olurdu ve o ülke sıkıntı yaşardı. Şimdi Tataristan'a gitmemiz için bizzat Rusya teşvik ediyor" dedi. Bu noktaya nasıl gelindi Türkiye, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün dışişleri bakanlığı dönemi ile birlikte farklı bir dış politika sürecine girdi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın başlattığı bu dönem, bazılarının iddia ettiği gibi, "Atatürk'ün düsturu olan 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' çizgisinden sapılan değil, aksine bu söze anlam kazandıran bir dönemdir. Zira, daha önce Türkiye'yi yönetenler bu sözü "suya sabuna dokunmayın" olarak anlamış ama bu anlayış bizi düşmanlarla çevrili bir Türkiye'ye götürmüştü. Hatta bu anlayışta olanlar, son dönemde uygulanan politikayı anlamakta güçlük çektiler. Oysa, ancak ilkeli bir dış politika uygulamakla sevilen-sayılan, onurlu bir ülke olunabiliyormuş... Son dönemde Türkiye'nin yıldızının parlamasının sebebi de budur. Bir zamanlar, her platformda bize tavır koymalarından şikayet ettiğimiz Arap dünyasında anne-babalar yeni doğan çocuklarına Recep veya Tayyip ismi veriyor, bu fırsatı kaçırmış olanlar da oğullarının ismini değiştirmek için mahkemelerde kuyruk oluşturuyor. Bu gelişmeleri "radikal bir tavır sergilemenin sonucu" olarak izah etmek de çok yanlıştır. Nitekim Türkiye'nin Orta Doğu'daki tezlerini savunanların sayısı günden güne artmaktadır. Bugün seçimi kim kazanırsa kazansın, yakın bir gelecekte İsrail, rahatsız olmamak için rahatsız etmemek gerektiğini öğreterek "huzur" ile tanıştıran Türkiye"ye kalbî teşekkürlerini sunduğu zaman bugünkü iktidarın "Cihanda Sulh" ilkesine bağlılığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu arada, Türkiye'nin uluslararası arenada güçlenmesini sadece Başbakan Erdoğan'ın Davos'ta ortaya koyduğu tavra bağlamak yanlıştır. Bu hadiseyi, başından beri izlenen ilkeli tutumun bir finali ve sembolü olarak görmek gerekir. Aksi takdirde Davos; altı doldurulamayan bir şovdan öteye geçmezdi. Nitekim tarih boyunca, Orta Doğu ve civarına aşk mesabesinde bir ilgi duyan Rusya'nın, "yeni Türkiye"nin dostluğuna çok daha fazla ihtiyaç duyduğu bir vakıadır ve bahsettiğimiz tavır değişikliğinin asıl sebebi de budur. Bakalım 'Davos finali' Türkiye için daha hangi hayırlı gelişmelere vesile olacak.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.