İstanbul Finans Merkezi Türkiye'nin bölgeye borcudur

A -
A +

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, İstanbul'un uluslararası finans merkezi olması hususundaki gelişmeleri dün; gün boyunca iş dünyası ve meslek örgütleri ile görüştü, akşam da gazetelerin genel yayın müdürleri ile paylaştı. Ayrıntıları dünkü gazetemizde yer alan bu görüşmelerin akşamki bölümü istişarî nitelikteydi. Önce Devlet Bakanı Nazım Ekren, Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince ve DTP Müsteşar Vekili H. İbrahim Akça, çalışmalarda gelinen noktayı, ilgili kesimlerin düşüncelerini paylaştılar. Daha sonra sayın bakan, bir işe başlarken doğru kararlar alabilmenin çok önemli olduğunu, aksi takdirde başlangıçtaki küçük bir 'sapma'nın, her atılan adımda sizi hedeften daha da uzaklaştıracağını ifade ederek, "Düşüncelerinizi bizimle paylaşmanızı bekliyoruz. İstanbul'un, önce bölgemizde, daha sonra da bütün dünyada dikkate alınan bir finans merkezi haline gelebilmesi için aktardığımız çalışmalarda eksik kalan bir husus var mı, hedefe ulaşmak için sizce nasıl bir yol izlemeliyiz. Yoksa bu düşüncemiz boş bir hayalden mi ibaret!..." şeklindeki mütevazı ifadelerle medya yöneticilerinden destek istedi. MEDYA, MUHALEFET DEMEKTİR... Bizim âlemde herkesi ve her şeyi eleştirmek, ortadaki mevzuya en olumsuz tarafından yaklaşmak âdettir. Gerçi, bu yaklaşım biraz da; araştırmacı gazeteciliğin vazgeçilmez tarzı olarak, 'karmaşık olaylara, akla gelmeyen varsayımlarla çözüm arayan bir dedektif gibi çalışılması' alışkanlığıdır. Ancak bazen, 'her türlü alternatifi göz önüne almak' ile 'konuya ön şartlı yaklaşmak' birbirine karıştırılabiliyor. Dün akşam da, "projenin gerçekleşmesinin, bir 'devlet' projesi hâline getirilerek muhalefet partileri dahil bütün tarafların desteğini alması gerektiği" gibi son derece isabetli fikirler ileri süren meslektaşlarımızın yanı sıra sözüne, "Biraz şeytanın avukatlığını yapayım" diye başlayarak bu işin zorluğundan, imkânsızlığından hatta lüzumsuzluğundan bahsedenler de oldu. "İstanbul'un finans merkezi olması için önce şarap ithalatını serbest bırakmanız gerekir, yoksa Konya kafasıyla bu işler olmaz..." gibi 'büyük' fikirleri bir kenara bırakırsak, özellikle uluslararası finans şirketlerinin itimadını kazanacak sağlam bir hukuk sisteminin en önemli unsur olduğu üzerinde duruldu. Elbette zor bir proje... İstikrarlı çalışma hatta topyekûn seferberlik isteyen uzun soluklu bir hedef. Ama, bütün büyük işler 'zor' değil mi?.. Ayrıca, New York'ta ikiz kulelerin yıkılmasıyla 2001 sonunda başlayan süreç ile birlikte uluslararası finans gözünü ve yönünü Türkiye'ye ve özellikle de İstanbul'a çevirdi. Son dönemde yaşanan küresel kriz ve özellikle de "Davos hadisesi" ile birlikte bu yönelme daha da hızlanacak. Dolayısıyla Türkiye'nin, bu yönelmeyi karşılayabilecek ve ağırlayabilecek düzenlemeleri hızla yapması zaten bir mecburiyettir. Bu çalışmaların adını koyduğunuzda işte size İstanbul Finans Merkezi... Öte yandan, dünyanın en büyük ve en eski 'kapalı çarşı'sına sahip olan İstanbul'un, tarih boyunca en cazip ticaret merkezi olması ile bulunduğu coğrafyanın verdiği; stratejik konumundan saat dilimine kadar birçok avantajı da dikkate alınırsa bu rolün İstanbul'a çoktan verildiği anlaşılır. Hükümet başta olmak üzere, özel sektörden medyaya kadar bütün kesimler bu projenin hayata geçmesi için üzerine düşeni yapmaz ise Balkanlar'dan Kafkasya'ya kadar uzanan bütün bölgeye de büyük bir haksızlık yapmış olacağız.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.