'Sırp Kapısı' da açılıyor

A -
A +

> BELGRAD Ülkelerin dış politika gelenekleri ve sonuçları kolay değişmez. Bu açıdan bakıldığı zaman Türkiye sayın Özal'a kadar maalesef şanssız bir dönem yaşadı. Tepeden tırnağa batı hayranlığı ve aşırı kompleks kokan, geçmişinden uzak durmaya çalışan, hedefsiz garip bir gelenek... Bir valimiz hayretler içinde anlatmıştı... Bir heyetimizin ziyareti sırasında Makedonya Cumhurbaşkanı, "Biz Osmanlı'nın mirasıyız" diye başlayıp, Osmanlıları takdir ve şükranla yâd eden bir dizi ifadeler kullanmış. Valimiz diyor ki, "Bu sırada baktım bizim büyükelçi utancından kıpkırmızı kesildi..." 1994'te Cidde'ye gitmiştik, konsolosluğumuza da uğradık. Konsolosumuz, örtünmekten hatta giyinmekten nefret eden bir hanımefendi idi ve oradaki kurallardan uzun uzun dert yanmıştı. Ve ben o zaman, "Acaba böyle birisi bu ülkeye ne maksatla gönderilebilir..." diye çok düşünmüştüm. BÜYÜKELÇİ FIRÇALARI Türkiye sevdalısı Erol Yarar beye, Kahire'deki sohbetimizde son dönemde yürütülen dış politikanın ekonomimize ne kadar yansıdığını sormuştum. "Bir zamanlar dış ticaretimizin sadece yüzde 10'unu komşu ülkelerle yapıyorduk. Şimdi, komşularımızın payı o dönemdeki toplam dış ticaretimizden daha fazla. Onun için bu açılımları, hücrelerimize kadar destekliyoruz" demişti ve peşinden de o bahsettiğimiz garip dış politika geleneğine hazin bir örnek vermişti: Biz bir dönem bir uçak dolusu iş adamımızı Sudan'a götürdük. Sudan bizi devlet töreni ile karşıladı. Fakat büyükelçimiz, "Burada iş yok, niye geldiniz" diye bizi fırçaladı... "Eskiden, gittiğimiz hiçbir ülkede büyükelçilerimizi yanımızda göremezdik. Akşam yemeğe gelirlerse büyük ihsan sayardık" sözlerini hemen her iş adamımızdan duymuşuzdur. ROTA DEĞİŞİYOR Neyse ki bu 'kayıp' yıllar sona erdi. Dış politikamızın rotası merhum Turgut Özal ile birlikte değişmeye başladı. Ancak daha sonra; üstelik de dünyanın tam da hızlı globalleştiği bir dönemde biz tekrar kabuğumuza çekildik. Hele sayın Necdet Sezer'in yurt dışına çıkması için bir devlet başkanının ölmesi gerekiyordu. 2000'den sonra tekrar yoğunlaşan milli dış politika gayretleri, sayın Abdullah Gül'ün Köşk'e çıkması ile birlikte perçinlendi. Gayretlerin hedefi 'ülke menfaati'ne yöneldi. Ve bu işlerde çok kısa bir süre sayılan 7-8 yıl içinde çok şey değişti. 'Diyalog' denen anahtarı keşfettik. "Komşularla sıfır sorun" hayali neredeyse gerçek hale geldi. Bırakın dışarıyı en büyük iç problemimiz olan terör bile yine başarılı dış politika ve diyalog anahtarı ile çözülecek. Tabi bu arada ekranlarda, "Türkiye'nin dış politika geleneği değişiyor" diye feryat edenler çok. BALKAN KİLİDİ DE AÇILACAK Ama artık fark farkedildi. Buradan geri dönüş olmaz. Nitekim sayın Cumhurbaşkanımız ve beraberindeki heyet şimdi de Sırbistan'da. Bizim de izlediğimiz bu ziyaretin de çok önemli sonuçlara gebe olduğuna inanıyoruz. Hatta bize göre, "Sırp Kapısını açmak da, Sarp Kapısı kadar önemli. Çünkü, Belgrad ile ilişkilerin gelişmesi hem Balkanlardaki 'yakınlarımız' diyebileceğimiz ülkelerin huzurunu arttıracak, hem de Avrupa'ya gidişimize stratejik katkı sağlayacaktır. Yani bugün burada, "Büyük Türkiye" için atılan dev adıma şahitlik ediyoruz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.