Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

A -
A +
Sırbistan'da TADİlat dönemi HAZIRLAYAN: NUH ALBAYRAK -1- Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

BELGRAD'IN DAMARLARI: SAVA VE TUNA Bazı şehirleri, bazı nehirler ziynetlendiriyor. Sava ve Tuna da Belgrad için öyle... Hele şehrin ortasında birbirlerine kavuşmaları ise Belgrad'a ayrı bir değer katıyor. Bu 'kavşak' iki nehrin basit bir buluşmasından ziyade, Tuna'nın iki kola ayrılarak oluşturduğu adacık ve 'üçüncü kol' durumundaki Sava ile Belgrad'ın can damarlarını oluşturuyor. Sırbistan ile tarih boyunca hiçbir problemimiz olmamış. O bölgeden yetişen Sokollu, Mahmut Paşa gibi nice insanlar önemli hizmetler yapmış. Yeniçeri Ocağı'nda konuşulan Sırpça, Saray'da da bir dönem ikinci dil haline gelmiş. Yıldırım Bayezid Han, Sırp Kralı Lazar'ın kızı Detina ile evlenmiş. Hatta, Ankara Savaşı'nda bazı beyliklerin Timur Han tarafına geçmesiyle zor duruma düşen Yıldırım Bayezid'in yanında sadece Sırp asıllı askerler kalmış ve 'enişteleri'ni; etrafına etten duvar örerek muharebe sonuna kadar canları pahasına korumuşlar. Yine 1921'de, Anadolu'yu parçalamayı planlayan İngilizler, Ege Bölgesi'ne önce Sırplar'ı göndermek istemiş, Sırp Kralı Aleksandr'ın kabul etmemesi üzerine 'ihale' Yunanistan'a verilmiş... Daha sonraki dönemlerde özellikle Rusya'nın gayretleri ile iki ülkenin arası açılmaya çalışılmış. Özellikle Bosna Savaşı sırasında bazı kısa görüşlü Sırp komutanların acımasızlığı Türkiye'de, medyanın da 'yardımı' ile çok iyi kullanılmış ve Türkler'in Sırplar'dan, asıl mağdurlardan daha fazla nefret etmesi sağlanmış... Öyle ki, şimdi Bosnalı işadamları bile Sırbistan'da iş yapmaya çalışırken, Türk işadamlarından henüz siftah yok... 8-9 milyonluk Sırbistan'dan Türkiye'ye her yıl 200 bin civarında Sırp turist gelirken, Türkiye'den Sırbistan'a bırakın gezmeye gitmeyi, mümkün olsa transit bile geçmeyeceğiz. Bir ay önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve bazı işadamları ile birlikte gittiğimiz Belgrad'ta, Sırp yöneticilerin hatta vatandaşların Türkiye'ye karşı sergilediği sıcak tutumu yakından gözlemledik. İşte, 'bildiklerimiz' ile 'bulduklarımız' arasındaki bu büyük çelişkiyi sizlerle paylaşmayı bir görev bildik... BÜYÜK SIRBİSTAN DERSİ... Şimdi, zaman makarasını biraz geri saralım... Yugoslavya Cumhuriyeti'nden Hırvatistan, Slovenya ve Makedonya'dan sonra Bosna'nın da ayrılmaya kalkması Sırplar'ı harekete geçirmiş ve "Büyük Sırbistan" hayali ile Avrupa'nın ortasında katliamlara girişilmişti... Bu yüzden bütün dünyanın nefretini kazandılar. Uluslararası arenada düştükleri yalnızlık çukurundan onları Rusya bile çıkaramadı ve bu süreç, etnik bakımdan 'ayrılmaz parça' zannettikleri Karadağ'ın da ayrılmasıyla sonuçlandı. Bu durum Belgrad'ı derinden etkiledi. Zira Sırbistan'ın, 'deniz'le irtibatı kesilmiş; turizm potansiyeli en yüksek olan bölgesini kaybetmenin yanı sıra, 'atıl' hale gelen Sırbistan Donanması 'tasfiye nedeniyle satış'a çıkarılmıştı. Bilahare Kosova da bağımsızlığını ilan edince Sırbistan, 'veresiye satan tüccar'ın hesabı kendi başına kaldı. 'Aşırı milliyetçilik' politikası Sırbistan'ı iflas noktasına getirmişti... MUSİBETTEN DERS ALDILAR Ancak Sırplar, kendileri için 'felaket' gibi görünen bu gelişmelerden ders çıkararak yeni bir başlangıç yapmayı başardı. Zira, "Büyük Sırbistan" hedefinin 'hayal'den ibaret olduğu anlaşılmıştı. Dünya gerçeklerine göre yeni bir politika geliştirilmeliydi. Yugoslavya'dan ayrılan 6 ülkenin tamamında önemli miktarda Sırp azınlık vardı. O halde Sırbistan'ın bundan sonra yeni maceralardan ziyade, kendi vatandaşlarının ve bu soydaşlarının huzuru için Balkanlar'da istikrarı korumayı ve güçlendirmeyi hedeflemesi gerekiyordu. Oysa uluslararası platformdaki imajı, böyle bir fonksiyonu yerine getirmeye çok da uygun görünmüyordu... Kaldı ki, Balkanlar'da 'istikrar'ı sağlamak eskisinden daha da zordu. Bölge ile yakından ilgilenenler, "Şu anda Balkanlar'da görünmeyen ciddi bir savaş var" diyor. Zaten bunu görmek için dış politika uzmanı olmak da gerekmiyor. Zira, Dayton Anlaşması'nın sanki "yaşamasın" diye kurduğu Bosna'da durum artık içten yanmayı çoktan geçip dışa vurmuştu. Gazetelerde bile yine "Bosna barut fıçısı" türü başlıklar hortlamaya başladı. Makedonya henüz köklü bir devlet olamadı. Yunanistan başta olmak üzere Bulgaristan ve Romanya'nın farklı hesapları var. Hakeza, diğer 'genç' ülkeler de kurtlar sofrasına taş çıkartan bir coğrafyada tutunmaya, köklü bir "devlet" olmaya çalışıyor. ÇIKAR YOL TÜRK DOSTLUĞU Böyle bir durumda Sırbistan'ın yapacağı en akıllı politika yine bütün balkan ülkelerinde soydaşı ve ağırlığı bulunan Türkiye ile iyi ilişkiler kurmaktı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yıllardır tanışan ve bu konularda uzun istişareler yapan Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç de aynen böyle düşünüyordu. Sırbistan'ın 'makas değişikliği' 11 Mayıs 2008'de yapılan genel seçimler sonrasında başladı. Sırplar'ın çoğunluğu, "Büyük Sırbistan"ın hayalden ibaret olduğunu anlamış ve aşırı miliyetçi Radikal Parti yüzde 29'larda kalmıştı. Ancak, Sırp halkından yüz bulamayan Radikal'ler sandıktaki kayıbını masada telafi etmeyi başararak sosyalist ve liberal partilerle anlaştı. Artık iktidar olmak için sadece iki milletvekiline ihtiyaçları vardı. Bunu da Sancak Bölgesi'nden seçilen iki milletvekili ile sağlayabilirlerdi!.. Allah'ın takdirine bakın ki, Türkiye'de hemen her seçimde, o dönemin gerektirdiği 'ince ayar'ı çeken 'seçmen sağduyusu' Sancak'ta da tahakkuk etmişti. Zira, Boşnak milletvekilleri Süleyman Uglanin ve Rasim Ljajiç radikaller yerine, "Avrupalı Sırbistan İttifakı" ile işbirliği yaparsa, onlar da hükümet kurabiliyordu... Bu iki milletvekili için belki her iki yol da aynı 'koltuk'lara gidiyordu ama bu iki tercihin Sırbistan, hatta bütün balkanlar açısından çok farklı sonuçları olacaktı. İşte tam burası, Sırbistan'ın tabiri caizse şansının döndüğü yerdi... BU HÜKÜMET ANKARA'DA KURULDU Demokrasi ve diyalog yanlısı Cumhurbaşkanı Tadiç, Sırbistan'da yeni bir dönem başlatabilmek için kendisi gibi düşünen bir hükümet istiyordu. Sancak Bölgesi milletvekillerinin Avrupalı Sırbistan İttifakı ile birlikte hareket etmesi için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yardımını istedi. Gül, Rasim Ljajiç ile Süleyman Uglanin'i Ankara'ya davet etti. Bilirkişiler, bu iki Boşnak liderin yıllardır birbiri ile konuşmadığını belirterek ikna etme konusunda fazla ümit vermediler. Ama Gül, bu iki milletvekilini ikna etmeyi başardı. İşte Sırbistan treninin makas değiştirdiği nokta da burasıydı. Değişimin şahidi BÜYÜKELÇİ Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Süha Umar 17 Şubat 2008'de tayin edilmiş. O tarihte, Türkiye Kosova'yı ilk tanıyan ülke olduğu için ilişkiler gerilmiş, Sırbistan, Ankara büyükelçisini geri çekmişti. Süha Umar, tayin edildikten sonra, güven mektubunu sunabilmek için Cumhurbaşkanı Tadiç'ten 4 ay randevu beklemiş, sonra da Kosova gölgesi altında 'gergin bir sunum'la işe başlamıştı. Ancak ilerleyen dönemde, Türkiye'nin dış politikada artan etkinliğinin de rüzgârıyla ibre hızla bizden yana döndü. Büyükelçi Umar diyor ki: "Artık şimdi aramız gayet iyi. Hatta diğer ülke temsilcileri ile de güzel bir diyaloğumuz var. İhtilaflı bir durum sözkonusu olduğunda, buradaki diplomatların neredeyse tamamı benimle istişareyi kaçınılmaz bulur..." Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

Değişimin şahidi BÜYÜKELÇİ Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi Süha Umar 17 Şubat 2008'de tayin edilmiş. O tarihte, Türkiye Kosova'yı ilk tanıyan ülke olduğu için ilişkiler gerilmiş, Sırbistan, Ankara büyükelçisini geri çekmişti. Süha Umar, tayin edildikten sonra, güven mektubunu sunabilmek için Cumhurbaşkanı Tadiç'ten 4 ay randevu beklemiş, sonra da Kosova gölgesi altında 'gergin bir sunum'la işe başlamıştı. Ancak ilerleyen dönemde, Türkiye'nin dış politikada artan etkinliğinin de rüzgârıyla ibre hızla bizden yana döndü. Büyükelçi Umar diyor ki: "Artık şimdi aramız gayet iyi. Hatta diğer ülke temsilcileri ile de güzel bir diyaloğumuz var. İhtilaflı bir durum sözkonusu olduğunda, buradaki diplomatların neredeyse tamamı benimle istişareyi kaçınılmaz bulur..." Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

KALEMEGDAN VE BELGRAD KALESİ TOPLANMA MERKEZİ Belgrad Kalesi ile park ve meydanların yer aldığı bu bölgeye Kalemegdan (Kalemeydan) deniyor. Nehir manzarası ve akşamları devreye giren romantik ışıkları ile âdeta bir rüya beldesine dönüşen bu bölgeye Belgradlılar, bilhassa havanın güzel olduğu günlerde âdeta 'akıyor'... Şehrin en hakim tepesindeki Belgrad Kalesi ise Romalılar tarafından yapılmış, Osmanlılar tarafından defalarca tamir edilmiş. Nasıl İstanbul'da "Belgrad Kapı" varsa, bu kalenin de en büyük girişinin adı "İstanbul Kapı"... Kalenin altı dehlizlerle doluymuş... Bu doğru mu bilmiyoruz ama Roma Kuyusu'na attığınız taşın sesini, ne kadar dinleseniz de duyamıyorsunuz... Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

BELGRAD'IN TEK CAMİSİ Osmanlı döneminde Belgrad'da inşa edilen 250 civarındaki camiden sadece Bayraklı Camii ibadete açık. Onun da geçmişi macera dolu. Avusturyalıların Belgrad'a hakim olduğu dönemde 22 yıl kilise olarak kullanılan cami, Belgrad'ın geri alınmasından sonra tekrar ezan sedalarına kavuşmuş. 2004'te radikal Sırpların yaktığı cami tamir edilerek ibadete açılmış. Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

BİZE ÇOK BENZİYORLAR Osmanlı idaresinde yüzyıllarca huzurla yaşayan Sırpların birçok alışkanlığı, gelenekleri, yemekleri, düğünleri, hüzünleri hep bize benziyor. Sırpça'da, 8 bin civarında (12 bin diyen de var) Türkçe kelime olduğu söyleniyor. Tabii bizim 'Türkçe'miz değiştiği için büyük kısmını anlayamıyoruz. Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

SMS İLE PARK ÜCRETİ İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin geçen yıl pilot bölgelerde başlattığı SMS ile otopark ücreti ödenmesi Belgrad cadde ve sokaklarında yıllardır uygulanıyormuş. Nitekim, üç gün boyunca hiç otoparkçıya rastlamadık. Sırplar eski dostu yeniden keşfetti...

KNYAZ MİHAİLOVA CADDESİ BEYOĞLU GİBİ Cadde trafiğe kapatılmış, halkın rahatlıkla dolaşması ve alışveriş yapması için düzenlenmiş... Aynen Beyoğlu... Sadece tramvayı eksik. Bilhassa akşamları cadde ve burada bulunan restorantlar tıklım tıklım doluyor. > YARIN: Fırsat kaçmadan rota Sırbistan
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.