Sözleşmelilerden Başbakan'a bin şükran, bir istirham

A -
A +

> KIRIKKALE Bugün size bir kereye mahsus olmak üzere sabrınızı zorlayıp bir 'sözleşmeli' öyküsü anlatacağım. Malumunuz TBMM iki ay önce tatile girdi. Herkes seçim bölgelerine dağıldı. Artık çok zaruri işler dışında her şey yeni Meclisi bekleyecek. Sadece 'çok zaruri' durumlar için de hükümete Kanun Hükmünde Kararname yetkisi verildi. Meydanlar şenlenmeye başlayınca -siyaset hiçbir zaman ilgi alanıma girmemesine rağmen- biz de seçim heyecanına kapıldık. Hatta bizimki çok daha çetin bir maratondu. Çünkü adaylar nihayetinde kendi il sınırları içerisinde turlarken, biz İzmir'den Hatay'a, Samsun'dan Mersin'e savrulmaya başladık. Gittiğimiz her ilde, otantik mutfaklarda 'nabız tuttuk'. Akşamları da kabine üyelerini TGRT HABER Tv Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar ile birlikte programa aldık. İnteraktif programlarımızda twitterdan 'yağan' bütün soruları konuklarımıza aktarmaya çalıştık. Bazan da "Arkadaşlar, boşuna uğraşmayın, onlar aralarında anlaşmışlardır, bunları sormazlar" türü sitemler aldık. Mesajların çoğu, 'mailbox'larımızın da uzun zamandır aşina olduğu 'sözleşmeliler'e aitti. Hem kadro talep ediyorlar hem de, "Bu kadar zamandır sesimizi duyuramadık da şimdi seçim telaşı arasında mı duyuracağız" türü ümitsizlik "serdediyorlardı." Feryat Başbakan Erdoğan'a ulaştı ve kürsüden "sözleşmelilerin probleminin çözüleceğini" ilan etti. Ama elbette çözüm yeri yeni Meclisti... İŞ BİLENİN, TWITTER KULLANANIN... Bu açıklama sözleşmelileri tetikledi ve "Seçimden önce..." diye tempo tuttular. Programlarımızda sözleşmeli bombardıman daha da yoğunlaştı. Çok acıklı öyküler de vardı: "Evleneceğim, nikah tarihi için sözleşmeyi bekliyorum" veya "İki hafta sonra çocuğumuz doğacak, lütfen..." Samsun'da, bu talepleri ilettiğimiz sayın Suat Kılıç, "Kardeşlerimiz merak etmesin, söz veriyorum. Zeynep Hanım, düğün tarihini belirleyebilir. Hemen araştıracağım, konu KHK ile çözülebiliyorsa Allah'ın izniyle seçimden önce halledeceğiz. Ama kanuni düzenleme gerekiyorsa mecburen 'sona' kalır ama kesinlikle 'dona'kalmaz" dedi. Sözleşmeliler, bu işin takibini bize yüklemişti. Biz de halkımızın verdiği bu görevden kaçmadık, 'sözleşmeli avukat' olduk... Suat Kılıç Bey'den sonra Mersin'de sayın Zafer Çağlayan'a, Gaziantep'te sayın Hüseyin Çelik'e twitter mesajlarını bütün açıklığıyla aktardık. Özellikle Hüseyin Çelik ile Dünya TV'nin şık stüdyosunda yaptığımız programa sözleşmeliler damgasını vurdu... Bu yoğunlaşma kendisinin Milli Eğitim Bakanlığı görevi münasebetiyle bu konuda 'müdahil' özelliğinden kaynaklanıyordu. O akşam, takdire şayan bir tutumla konunun seçimden önce çözülmesi için çok gayret sarf etti, program arasında ilgili kişileri arayarak teknik açıdan 'olabilirlik' yollarını araştırdı. Programda 'avukatlık' yetkimize dayanarak kendisinden bu konuyu sonuna kadar takip etme sözü aldık. Adana'da sayın Ömer Çelik'in bilimsel söylemlerinden fırsat bulamadık ama biz de iştahımızı ertesi gün sayın Başbakan ile olan randevumuza sakladık. KARAR TAMAM AMA NOKSAN... Ertesi gün sözleşmelilerin kadroya alınmasını öngören KHK, Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tam, "Çok şükür davayı kazandık, avukatlık bitti" diye rahat nefes almayı hayal ederken, bu sefer de kapsam dışı kalan 5393'lüklerin sitem bombardımanına tutulduk. Daha sabahtan fragmanlar ile birlikte mail ve twitter yağmaya başladı. Program geceyarısı başlamasına rağmen bizimkiler tam kadro mesaideydi, mesajlar tavan yaptı... Tabii, twitter muhabbetleri de eksik değildi: Bizim "geleneksel programcılarımız" Nuri Elibol ile Murat Odabaş'ın kucağındaki kağıt tomarlarına takılan bir kullanıcı, "Ya arkadaşlar, boşuna uğraşmayın, bunlar kağıtlara gömülmüş, bizim twitleri görmezler bile" diyenden, "Bunlar soruları Başbakandan almıştır, bizim konuyu soramazlar" diyene kadar birçok arkadaşa da cevap yetiştirmeye çalıştım ve büyük risk alarak, "Beni izlemeye devam edin" dedim. Çünkü acemi biri olarak, bir seferde beş soru sorma marifetini gösteren iki ustadan söz almak kolay iş değildi. Derken bir ara sözü kaptım sahaya daldım: -Efendim, öncelikle sözleşmelilerin kadroya alınmasını bugün itibariyle hallederek bizi kurtardığınız için teşekkür ederiz. Ama belediyelerdekiler sitem ediyor... -Bildiğim kadarıyla o arkadaşların şartları iyi, böyle bir talebi yok. - Hem de çok var efendim, bize gün boyunca mesaj yağdı. - Bize talep ulaştırırlarsa değerlendiririz. GÖKÇEK'E DE İLETTİK İlk adım tamam... En azından önümüze bir bürokrasi canavarı çıkmamıştı. Tabii bu cevaptan sonra, "Lütfen bu konunun takipçisi olun" şeklindeki yoğun twitlerden sonra bizim avukatlık görevi tazelendi. Pazar akşamı Kırıkkale'de izinli İçişleri Bakanımız Beşir Atalay'ı konuk ettik. Burada bir parantez açayım. Sayın bakan meğer ekranlardaki görüntüsünden çok daha sıcakkanlı ve hoşsohbetmiş, umarım bu fırsatı tekrar yakalarım. Mesaj yağmuru altında biten programdan sonra aynı mekanda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile programımız başladı ama sayın Gökçek'in Kılıçdaroğlu muhabbetinden fırsat bulmak bizimkilerden söz almaktan daha zormuş... Nitekim programın normal süresinde bizim twitlere sıra gelmedi. Neyse ki, eski yöneticilik gücümü kullanarak sayın Bülend Ayanoğlu'ndan ek süre aldım ve beklenen soruyu sayın başkana ilettim: - Belediyelerdeki sözleşmeliler de kadro istiyor. - Aynen katılıyorum, sayın Başbakana bizzat ileteceğim, herhalde bizi kırmaz. Sayın Başbakanın konu ile ilgili beyanlarını aktardık. - O halde mesele kalmamış... Evet, gerçekten mesele kalmadı sayılır ama bizimkiler de "Seçimden önce bitsin, sandığa neşeli gidelim" diyor. Sayın Başbakanım... Mahalli idarelerdeki sözleşmelilerin sayısı sadece 6 bin civarındaymış. Seçim öncesinde özel itina ile gerçekleştirdiğiniz bu hayırlı hizmet, küçük bir ayrıntı yüzünden gölgede kalmasın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.