Baş örtüsü yasağından en çok etkilenen ve bu yasak nedeniyle en çok mağdur olanlar, inançları gereği başını örttüğü için üniversiteye alınmayan kız öğrenciler. Bu yasak 1989 yılına kadar yoktu. Hatta bu yasağın konduğu tarihten, 28 Şubat sürecine kadar da bu yasak, katı bir şekilde uygulanmadı. Bu tarihten önce üniversitede başı açık öğrencilerle başı kapalı öğrenciler bir arada hiçbir sorun çıkmadan eğitimlerine devam ediyorlardı. Bugün iddia edildiği gibi bu uygulama başı örtülü öğrencilerin, başı açık öğrenciler üzerinde baskı oluşturması sonucunu doğurmamıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laik yapısı da bu uygulama nedeniyle bir zarar görmemişti. 1989 yılına kadar Türkiye laik değil miydi? Laik karakterine zarar vereceğine inananlar; 1989'a kadar bu uygulamanın neden zarar vermediğini, üniversitelerinde kılık-kıyafetin serbest olduğu Avrupa ülkelerinin laik olduğunu düşünmelidirler. Kısacası laiklikle baş örtüsü yasağını eşleştirmek siyaset bilimine ve hukuka aykırıdır. Yapılacak iş gayet basittir. Yüksek öğrenim kurumlarında şu anda uygulanan baş örtüsü ile eğitime devam etme yasağı, bu toplumda ciddi sorunlar oluşturmuştur. Bu toplumsal sorunun çözümü için ülkemizde bugün toplumsal bir mutabakat oluşmuştur. Milletin büyük bir bölümü bu yasağın kalkmasını istiyor. Toplumsal sorun haline gelen bu yasağın kaldırılması talebinin siyasete ve TBMM'ye yansımasından daha doğal bir şey olamaz. O halde TBMM'de bulunan ve bulunmayan tüm siyasetçiler bu soruna çözüm üretmek durumundadır. "Yasak devam etsin" demek sorunu çözmüyor ve ortadan kaldırmıyor. Tüm siyasi partiler, "Yasağın sadece üniversitelerde kaldırılması" gibi ortalama bir çözüm için mutabakat sağlayabilirler. Eğer bu konu ile ilgili siyasi partilerin hedefi çözümsüzlük ve toplumda gerginliğe yol açmak değil ise bu tarzdaki ortalama bir çözüm toplumun tüm kesimlerinde karşılık bulabilecek bir yol olabilir. Demokrasi azınlığın düşüncelerinin de önemsendiği ve dikkate alındığı bir sistemdir. Türkiye'de belli bir kesim baş örtüsü yasağının devlet dairelerinde, ilk ve orta öğretimde devamının şart olduğuna inanmaktadır. Devlet dairelerinde bu meselenin "hizmet alan-hizmet veren" ilişkisiyle çözülebileceği, hizmet verenin kamunun kurallarına tabi olacağı fikri yaygındır. Hizmet alan kılık-kıyafetinde özgürdür. İlk ve orta dereceli okullarda da şu andaki uygulama İmam Hatip okulları hariç devam ettirilir. Sonuç olarak baş örtüsü yasağının üniversitelerde kaldırılması; ancak devlet dairelerinde ve ilk-orta öğretimde (İmam-Hatip okulları hariç) bugünkü uygulamanın devam ettirilmesini kapsayan çerçeve tüm siyasi partilerin üzerinde anlaşabilecekleri ve devlet kurumlarınca da makul karşılanabilecek bir yöntemdir. Bu toplumsal sorunu, bu çerçevede tartışmalıyız. Ancak hiçbir devlet kurumu, toplumsal sorunlara çözüm arayan siyasetçilere aba altından sopa göstermemelidir. Hiçbir kurum TBMM'nin üstünde değildir. Bugün hem AK Parti hem MHP başta olmak üzere ve DP, BBP, IDP başörtüsü yasağının kaldırılmasını istiyor. Dün ANAP ve DYP de istiyordu. Baş örtüsü yasağının kaldırılmasını istemek parti kapatmak için bir sebep teşkil ediyorsa AK Parti'den başka MHP'yi, DP'yi, BBP'yi, IDP'yi kapatın. Tek partili döneme geçelim. Halkı da kapatın, bir tek CHP kalsın. Ben diğer partilerin de en az CHP kadar devlete ve laikliğe sadakatlerinin olduğunu düşünüyorum. Amaç üzüm yemek ise böyle bir yolla bu sorun çözülür.