CHP, Ordu ve Yüksek Yargı'nın sistem içindeki etkinliklerinin AB standartlarına getirilmesinden rahatsızlık duyuyor. 12 Eylül darbe Anayasası'nın bu devlet kurumlarına verdiği aşırı yetkiler ve vesayet yetkisi reformlarla kaldırıldıkça CHP nasırına basılmışçasına bağırıyor. Ordu artı Yüksek Yargı eşittir CHP iktidarı formülü bozuldukça CHP'lilerin tansiyonu yükseliyor. Yıllardır muhalefette olmasına rağmen iktidar partisinden daha muktedir durumda olan CHP, yeni reformlar neticesinde bu vazgeçilmez imkânını yavaş yavaş kaybediyor. Bugüne kadar genelde milletin iktidara getirmekte cimri davrandığı CHP, milletin vermediği yönetme-muktedir olma yetkisini, Ordu ve Yüksek Yargı'nın kendisine sağladığı sınırsız destekle millete rağmen kullandı. Bu kurumları bugüne kadar arka bahçesi gibi gördü. 12 Eylül darbe Anayasa'sı yönetme gücünü Meclis'e değil 12 Eylül darbe kurumlarına verdiği için CHP milletten ziyade bu kurumlarla kol kola hareket etti. Çünkü gerçek güç bu kurumların elinde idi. Bu kurumlar milletin seçtiği iradeyi bir bildiri ile sus-pus hale getirebiliyordu. Ancak Türkiye'nin AB çıpasının da katkısıyla son 8 yılda gerçekleştirdiği ve bugün de devam ettiği demokratikleşme hamleleri, batılı demokrasilerde olduğu gibi bu kurumların güçlerini sınırlıyor ve millet iradesi ile oluşan parlamentonun gücünü ve etkinliğini arttırıyor. Yıllardır milletten umudunu kesip sırtını Ordu'ya ve Yüksek Yargı'ya dayayan CHP, bu kurumlarla ilgili düzenlemelere şiddetle karşı çıkıyor. Bu karşı çıkışta milletten, kamuoyundan ve aydınlardan destek alamıyor. Değişime tek başına engel olamayan CHP, statüko savunucularını sokak isyanlarına davet edecek noktaya kadar geldi. Milletten seçimlerde iktidar olmak için yeterli desteği alamayacağını fark edince CHP bu tür oyunlarla hep başvuruyor. 2007 seçimleri öncesinde düzenlenen Cumhuriyet mitinglerine CHP'nin verdiği lojistik desteği ve o mitinglerdeki kalabalığı görüp "CHP-MHP koalisyonu geliyor" çığlıkları atanları hatırlayın. Ne oldu? O seçimde sokaktaki iki seçmenden biri AK Parti'ye oy verdi. Şimdi de aynı oyunu oynuyorlar. Milleti sokakta direnişe davet ediyorlar. Hem de seçime 3-5 ay kala. Belli ki 2007'den ders almamışlar. Seçimlere bu kadar kısa süre kalmışken CHP'lilerin direniş çağrısı; demokrasi dışı, Marksist iç savaş kışkırtmasıdır. Seçim atmosferinde kaos ve istikrarsızlık talep etmek bir siyasi parti için acizliktir. CHP, yargı reformunu bir 'karşı devrim' olarak nitelendiriyor. 8 yıldır Türkiye'de bir karşı devrimin yaşandığı doğru. 12 Eylül darbecilerinin hazırladığı darbe Anayasası ile milletin iradesi dışında yönetimi ele geçiren darbe kurumları halk tarafından değiştiriliyor. Türkiye demokratik bir devrim yaşıyor. CHP buna karşı çıkıyor. Karşı çıkabilir, neden karşı çıktığını millete anlatır, milleti ikna eder. Millet ikna olursa 5 ay sonra sandıktan CHP iktidarını çıkarır. Millet iradesi ile CHP iktidara gelirse karşı çıktığı uygulamaları durdurur-değiştirir. Buna da kimse itiraz edemez. Ama CHP sandıktan umutsuz olduğu için millete derdini anlatmak yerine 'sokağa dökülün' çağrısı yapıyor. Yazık, çok yazık. Atatürk'ün doğru olup olmadığı meçhul olan "Bursa Nutku'ndan" feyz almışlar. Polis, Jandarma, Ordu ve Adliye'yi sıfırlayıp taşla, sopayla ve silahla sokağa dökülmeyi teşvik etmek Atatürk'e de aitse yanlıştır. CHP'lilerin çağrısını bir militan topluluğu söylese şaşırmayız. Ama Ana Muhalefet Lideri söylüyor. Sayın Kılıçdaroğlu iktidarı devirmek istiyorsan, çaba sarf et 5 ay sonra sandıkta devir. Halk iradesine karşı, sokak militanlığı ile ülkeye el koymayı talep etmek faşizmin daniskasıdır. CHP'nin seçim bildirgesi, sokak çatışmalarını teşvik etmekten mi ibaret? "Ya CHP'yi seçersiniz ya da ülkeyi mahalle mahalle, sokak sokak cehenneme çeviririz" söyleminin PKK'nın seçim dönemlerinde şehirlerde yaptıklarından ne farkı var? Biraz akıl, biraz izan ve insaf lütfen.