Cumhurbaşkanı’nın ABD gezisi

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile katıldığımız ABD gezisini tamamlayıp döndük yurda. Son yılların belki de en başarılı gezisi olarak gördüğüm ve Türk-Amerikan ilişkilerinin sorunlu tüm başlıklarının karşılıklı her düzeyde tartışıldığı, konuşulup çözüm arandığı bir resmî ziyaretin korumalarla bazı protestocu ve bir gazeteci arasında geçen itiş kakışa indirgenmesi can sıkıcı. Bir haftadır yapılan iyi şeyleri, alınan pozitif sonuçları bir kenara itip bunca emeği Başkan Obama’nın basın ve tartışma özgürlüğüne ilişkin bir eleştirisine mahkûm etmek adil değil.

Önce hakkı teslim edelim sonra varsa eksik-kusurları da dile getirelim. ABD seçimlerine aylar kalmışken yapılan bir ziyaret bu. Seçime günler kala ABD Başkanları çok da ülke liderleri ile görüşmüyorlar. Ayrıca zirveye 52 ülkenin devlet başkanı katıldı. Neredeyse hepsi Obama’dan baş başa görüşme talebinde bulundu. Başkan Obama, Çin Devlet Başkanı hariç kimseye randevu vermedi. Amerikan basınında çıkan haberlere göre de Obama Sayın Erdoğan ile görüşmeyecekti ama hem de 55 dakika görüştüler. İster istediği için, ister mecbur kaldığı için, ister ihtiyaç olduğu için. Uluslararası ilişkileri sevgi-istek değil karşılıklı çıkarlar belirliyor.

52 ülkenin ağırlandığı ve gündemin son derece yoğun olduğu bir ortamda ABD Dışişleri Bakanı, ABD Başkan Yardımcısı ve nihayet ABD Başkanı yeteri kadar vakit ayırıp Sayın Cumhurbaşkanı ile görüştüler. Öte yandan bakanlar-müsteşarlar ve diplomatlar düzeyinde her iki ülkenin en önemli kurumları ve her iki ülke Başkanının en önemli danışmanları bir araya gelerek tüm sorun başlıklarını tek tek tartıştılar-görüştüler-çözüm aradılar ve bu çalışmalardan kararlar çıkardılar.

Türkiye’nin terörle mücadelesi ve ABD’nin desteği, Suriye’deki gelişmeler, PYD-YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetleri ve PKK’ya lojistik destek sağlaması, Irak’taki gelişmeler, göçmen sorunu, Türkiye-AB ilişkileri, Rusya’nın bölgedeki faaliyetleri dahil birçok konu görüşülüp konuşulmuş ve bazı ortak kararlar alınmışken geziyi Obama’nın ne zaman yaptığı belli olmayan eleştirisine ve koruma sorununa indirmemek haksızlıktır.

Korumalarda sorunların yaşandığı noktada ben de vardım. Paralelcisi, PKK’lısı, YPG’lisi giriş yapılacak binaya çok yakın mesafede hakaret içeren sloganlar atarak âdeta herkesi tahrik ettiler. O kadar yakın bir mesafeden protestoya izin verilmesi çok yanlış. Bizim ülkemize geldiğinde veya başka ülkelere gittiğinde Obama’nın koruma ekibi protestocuları bir kilometreden daha fazla yaklaştırmıyor. Burada mesafe 30-40 metreydi. Yine de korumalar kendilerini açık açık tahrik eden ve güvenliği zaafa uğratan o Amerikalı gazeteciye müdahale etmemeliydiler. Oradaki tahrikçilerin ekmeğine yağ sürmüş oldular. Güvenlik endişesi taşıyan ve her şeye koruduğu liderin güvenliği penceresinden bakan bir koruma ekibinin gereksiz olduğunu düşündüğüm davranışını Sayın Cumhurbaşkanı’na mal etmek ve ondan bir diktatörlük algısı oluşturmaya çalışmak yanlıştır, haksızlıktır, abartılı ve zorlama bir değerlendirmedir. Sayın Erdoğan tüm içtenliği ile her platformda eleştiri hakkına saygı duyduğunu ancak hakaretlere göz yummadığını örnekler vererek açıkladı. Sayın Obama’ya hakaret eden ve tehdit edenlerin ABD’de ne cezalar aldığını gördük. Amerikalıların anlamadığı veya bizim anlatamadığımız şey; dışarıdaki protestocular muhalif Kürt değil, PKK’lıydılar. “Vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur” sloganları atıyorlardı. Obama’nın Ankara ziyaretinde El Kaide’ciler veya DAEŞ’liler bunu yapsa ABD ne yapar? Ama biz ülke olarak yine de basın özgürlüğü, demokratik tartışma kanallarındaki eksikliklerimizi giderelim. Korumalar tahriklere-provokasyonlara karşı daha dikkatli olsunlar.
Ama bunlar bahane. Bana öyle geliyor ki ABD kendi politikalarını Türkiye’ye dikte ettirmek için bu bahaneleri koz olarak-baskı unsunu olarak kullanıyor. El Kaide ile savaşırken Pakistan ve Afganistan’daki birçok sicilin can kaybına sebep olan ABD, bugün terörle şehirlerdeki mücadelemizde “insan hakları çiğnenmesin. Siviller zarar görmesin. Görüntüler iyi değil” diye bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Güvenlik birimlerimiz sivil masum vatandaşlar zarar görmesin diye kılı kırk yararken bu eleştirinin bir mantığı ve doğruluğu yok. Ama bunu bize karşı koz olarak kullanıyorlar. Öte yandan çözüm sürecine tekrar dönmeyi tavsiye eden ABD yönetimi âdeta zekâmızla dalga geçiyor. Sanki çözüm sürecini kimin bitirdiğini, PKK’nın çözüm süreci diye bir derdinin olmadığını bilmiyorlarmış gibi bu öneriyi getiriyorlar. Hatta arabuluculuk teklif ediyorlar. Tabii ki Türkiye hem onların arabuluculuk teklifini reddediyor, hem de PKK terör örgütü silah bırakıp ülkemizi tamamen terk etmeden böyle bir sürecin tekrar başlatılmayacağını kararlı bir şekilde müttefikine anlatıyor...

            ***

Bu ziyaretten sonra neler olabilir? ABD Türkiye’nin PKK ile mücadelesine verdiği desteği artırabilir. Suriye’deki muhaliflerin ve Özgür Suriye Ordusu’nun DAEŞ ile mücadeledeki çabaları ve etkinliği artabilir. Türkiye DAEŞ’le mücadeleye eskisinden daha fazla odaklanır, daha fazla zaman ve imkân ayırabilir. Türkiye sınırında DAEŞ’in kontrolünde olan 98 kilometrelik bölgelin DAEŞ’ten geri alınması için Türkiye ve muhalifler, ÖSO ve Suriye Demokratik Güçleri’nin içindeki Arap unsurlar birlikte daha fazla çaba sarf edebilirler. YPG şu ana kadar ele geçirdiği yerlerle sınırlı kalabilir. Suriye’de DAEŞ’le mücadelede ABD sadece YPG’ye mahkûm olmaktan çıkabilir. DAEŞ’le mücadele etmeleri hâlinde ABD; ÖSO’ya daha fazla lojistik destek ve hava desteği sağlayabilir. Öncelik rejimle mücadele değil DAEŞ’le mücadele olacak sanki. DAEŞ ile savaşan ana unsur ÖSO olabilir artık. PYD’nin Kuzey Suriye’de daha fazla yayılması engellenebilir.

Bunlar nasıl olur? Gelecek yazımızda daha detaylara gireriz. Bu değerlendirme tamamen bireysel tahminlerim...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.