10 Aralık Çarşamba günü İnsan Hakları Günü'ydü. İnsan Hakları Beyannamesi'nin 60'ıncı yıl dönümü... Bu vesile ile ülke olarak insan haklarının korunması konusunda hangi noktada olduğumuzu düşünmeden edemiyor insan. İncelediğinizde, Türkiye'nin 2002-2006 yılları arasında insan hakları konusunda alkışlanacak bir mesafe katettiğini görüyorsunuz. AK Parti iktidarı bu alanda önemli işler yapmış. Bunu uluslararası dernek ve kuruluşların yayınladığı yıllık insan hakları ile ilgili değerlendirme raporlarında da görmek mümkün. Tabii ki bu olumlu gelişmede iki faktörün çok önemli katkısı var. Birinci faktör, Başbakan Erdoğan başta olmak üzere AK Parti'yi kuran kadronun siyasî ömürleri boyunca bizzat insan hakları ihlallerine maruz kalmaları, bu alanda ciddi mağduriyetler yaşamış olmaları. İkinci faktör de bu süreçte AB reformları konusunda hükümetin katettiği mesafe. AB ile müzakerelerin olumlu bir süreçte ilerleyebilmesinin ön şartı insan hakları ihlallerinin azaltılması, bireysel hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesidir. "İşkenceye sıfır tolerans" iddiasında bulunan ve Türkiye'yi en kısa sürede AB'ye tam üye yapmaya çalışan bir kadrodan bu alanda samimi çalışmalar beklemek en doğal hakkımızdır. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin başladığı 2007 yılı ortalarından bu yana insan hakları konusundaki 4-5 yıl devam eden pozitif gelişmelerin olumsuz bir seyir izlemeye başladığı görülüyor. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde cumhuriyet mitingleri ile toplumun kutuplaştırılması, Türkiye'de bir darbe ortamının oluşturulmasına yönelik Danıştay saldırısı, Dink cinayeti, Trabzon ve Malatya'daki cinayetler ve 27 Nisan muhtırası, 367 kararı ile siyaset alanına yapılan müdahaleler, mevcut reformlara ve yasalara rağmen yargının aldığı bazı kararlar, insan hakları ihlallerini artırdı. Terör örgütlerinin bu karışık ortamdan istifade ederek sistemli bir şekilde gerginliği arttırma çabaları işin tuzu-biberi oldu. İyi eğitilmemiş, tecrübesiz ve yeni yasal düzenlemeleri henüz hazmetmemiş bazı güvenlik birimleri özellikle son 1.5 yıldır Türkiye'nin insan hakları konusundaki sicilini bozacak bazı fiillerin içinde oldular. Maalesef yargı organı da bu fiillere bulaşmış olanları ayıklayıp cezalandırma becerisini gösteremedi. "İşkenceye sıfır tolerans" iddiasında samimi olduğuna inandığım hükümet, yıllarca emek vererek oluşturduğu olumlu imajın bozulmasına asla müsamaha göstermemelidir. İhlallere yol açan kim olursa olsun yargı önüne çıkarılmalı, idari engellemelere izin verilmemelidir."