Kaosun faturası kime?

A -
A +

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın AK Parti'ye kapatma davası açtığı günden bu yana Türkiye, bir kaos ortamına doğru sürüklenmeye başladı. Siyasi belirsizlik ekonomik alanda ciddi riskleri doğuruyor. Vatandaşın demokrasiye ve anayasal kurumlara güveninde ciddi bir yıpranma söz konusu. Vatandaşlarda, seçimlerde ortaya koyduğu iradenin, sistem içerisinde çok bir anlam taşımadığına ilişkin bir kanaat oluşmaya başladı. Ülkemizde medya tekelinin kısmen kırılmış olması, yeterli seviyede olmasa da çok seslilik sayesinde millet, olup biten her şeyden haberdar oluyor. 9 Mart olayı, 12 Mart ve 27 Mayıs darbesi, 28 Şubat süreci öncesinde yaşananların neredeyse benzerini yaşıyoruz, âdeta. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının kapatma davasına ilişkin iddianamesindeki iddialar toplum vicdanını tatmin etmemiştir. Bu iddialar millet vicdanında karşılık bulmamıştır. Halkın büyük bir bölümünün günlük hayatında kullandığı kelimelerin, cümlelerin iddianamede suç unsuru gibi gösterilmesine sokaktaki insanlar tepki göstermektedir. İddianamedeki çelişkiler, Cumhurbaşkanı'nın ismine siyasi yasak talep edilenler listesinde yer verilmesi ve ayrıca 16 Martta Anayasa Mahkemesi'ne verilen iddianamenin 14 Martta Doğu Perinçek'in bilgisayarında yer aldığının tespit edilmesi gibi nedenlerden dolayı kamuoyunda bu iddianamenin güvenilirliğine ilişkin ciddi kuşkular oluşmuştur. Bu iddianame âdeta sivil siyaset alanının önünü tıkamıştır. Tıkanmış siyasete demokrasi içinde kalarak çözüm aramak en akılcı yoldur. Bunu yapması gereken kurum da TBMM'dir. Eğer bir rejim krizine doğru gidiyor isek bunun sorumlusu tek başına iktidar partisi midir? Yoksa sandıktan umudunu kesmiş, bu rejim krizini oluşturmak için sistemli bir şekilde bu ortamı hazırlayan çevreler midir? "Sarıkız" ve "Ayışığı" darbe girişimlerini, Çankaya savaşlarını, 367 kararını ve 27 Nisan bildirilerini teşvik eden, organize eden çevreler bugün geldiğimiz ortamı da hazırlamışlardır. Bu girişimlerin hepsi demokratik sisteme 'antidemokratik yolları kullanarak' müdahale etmektir. Anayasa'nın 2. Maddesinde "T.C. Devleti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir" tanımı vardır. Cumhuriyetin "laik" karakteri hangi önemde ise "demokratik" karakteri de aynı önemdedir. Demokrasi dışı yollarla sisteme yapılan müdahaleler, Cumhuriyetin "demokratik" niteliğine aykırıdır ve suçtur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın görevi sadece Cumhuriyetin "laiklik" niteliğini gözetmekle mi sınırlıdır? İddianamede laikliği aşındırdığı iddia edilen davranışlar eylem değil söylemden, düşüncenin açıklanmasından öteye gitmeyen şeylerdir. Oysa, Cumhuriyetin "demokratik" niteliğine eylem bazında yapılan birçok somut saldırı söz konusudur. Bugüne kadar laiklik dışında Cumhuriyetin demokratik, sosyal devlet, hukuk devleti niteliklerine zarar veriliyor diye hazırlanan kaç iddianame gördünüz? Bizim; laik cumhuriyet kadar, demokratik, sosyal hukuk devletine de ihtiyacımız var. Kaldi ki, Libya, İran rejimlerinin adı cumhuriyettir. Devrik lider Saddam'ın Baas Partisi de laikti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.