Bıktım usandım, Hilmi Ok'u yazmaktan!.. Anlaşılıyor ki, o "oralarda olacak" , biz de ve ömrümüzün yettiği sürece, belki de "torunlarımız emekli oluncaya kadar" yazacağız; biz "bıka usana" yazacağız, o "bıkmadan, usanmadan" o koltuklarda oturmaya devam edecek!.. Bunca yılın futbolcusu, bunca yılın hakemi, bunca yılın hakem hocası, bunca yılın hakem yöneticisi ama. Ne duruma geldiğini, ne duruma düştüğünü göremiyor, anlayamıyor ya da "daha kötüsü" görüyor ve anlıyor ama, "umursamıyor"; soru şu; ne uğruna?.. "Türk futboluna ve hakemliğine hizmet uğruna" diyenler, "öğrencileri dahil" giderek azalıyor; parmakla gösterilecek kadar azalıyor!.. "Koltuk ve etiket uğruna" diyenlerin sayısı çoğalıyor, neredeyse bir plajdaki kum sayısına yaklaşıyor!.. Onun için de, Türk futbolu için de, Türk hakemliği için de hayıflanılacak, üzülünecek, hazin bir tablo; "öğrencileri bile" Hilmi Ok için "neler yazmaya, neler konuşmaya başladılar"; gün geçmiyor ki, okumayalım, dinlemeyelim!.. İşte, "hakem kulisini Türkiye'de en iyi izleyen, en iyi bilen ve sadece doğruları yazan" sevgili Ömer Faruk Ünal'ın dünkü yazısından bir bölüm: Okurken tüylerim diken diken oldu, sütunuma alırken hâlâ diken diken: "Mâli Genel Kurul bitti, temmuz başında federasyon kurulları değişirdi. Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanı Hilmi Ok gitti yerine Mevlüt Güzel geldi. Süper Lig gözlemci kadrosu yapılıyor. Yeni Başkan Mevlüt Güzel; Mustafa Çulcu, Lale Orta, Ali Aydın ve Ali Kunak'ı Süper Lig kadrosuna yazıyor. Hilmi Ok, şiddetle karşı çıkıyor. Mevlüt Güzel, 'Çulcu benim kurul başkanımdı. Bu arkadaşlarla bu kadar süre beraber çalıştık. MHK'dan ayrılmışlar, zaten buruklar. Hiç değilse Süper Lig gözlemcisi olsunlar' deyince Hilmi Ok'tan şu karşılığı alıyor: 'Yaralı bırakmayacaksın, öldüreceksin.' Evet 77 yaşındaki bir adamın camiada insanlara bakışı bu. Siz sevgiden bahsedin. Bu camiada sevgi, şefkat, merhameti kim ekmiş ki, birileri biçsin, toplasın? Ondan sonra niye huzur yok? İşin başındaki adamın mantalitesi bu." Şimdi, Ok'a ben de soruyorum; "Sen", bunca yılın hakemleri, bunca yılın hakem yöneticileri için böyle düşünürsen, elin oğlu da çıkıp "hakemler için" ağzına gelini söylemez, aklına geleni yazmaz mı?.. Bitmedi, "Hakemler için bunca kıyamet kopuyor, bunca hakaretler yağdırılıyor, camia istiskâl altında, neden MHK Başkanı susuyor, ortada görünmüyor, konuşmaktan kaçıyor" eleştirilerine karşı demişsin ki: "Ben medya kuruluşları arasında ayrım yapmam. O soruyor, bu soruyor, ayrım yapmamak için konuşmuyorum, birine konuşursam, öteki kırılacak." Hey gidi 77 yaşındaki "kurt" Hilmi Ok, hey!.. "Mantaliteni" ortaya koyan bu sözler, bilinçaltını da çok iyi gösteriyor; bunca yıl hiç vazgeçmediğin "Aman medyada kimseyi küstürmeyeyim; bana dokunmayan bin yaşasın" zihniyetini!.. İşin "mavi boncukçu" o yanı bir tarafa, bu mazeretine, bu bahanene, bu gerekçene "10 yaşındaki çocukları geçtim", kargalar bile kahkahalarla güler!.. Kim diyor ki; "Falana, filâna konuş?.." "Dünyanın dört bir tarafında, hatta Uganda'dan, Patagonya'ya kadar geçerli, olan" bir "basın toplantısı" düzeni ve sistemi vardır; yaparsın bir basın toplantısı, yapılan eleştirileri cevaplarsın, sorulan sorulara da cevaplar verirsin, olur biter; böylece, "kimseye ayrım yapmadan, ona buna konuşmadan", bütün medyaya konuşmuş olursun!.. Yoksa "basın toplantısı" lâfını "ilk defa" mı duyuyorsun, sevgili Hocam?.. >> Eleştiri!.. Benim Feldkamp kadar "futbolu bilmem" mümkün mü?.. Beni bıraktım, Ömer Üründül'ün, Ahmet Çakar'ın bilmesi mümkün mü?.. Ömer Üründül'ü, Ahmet Çakar'ı bıraktım, Turgay Şeren'in ya da Erman Toroğlu'nun bilmesi mümkün mü?.. Turgay Şeren'i, Erman Toroğlu'nu bıraktım, Ümit Kayıhan'ın, Rıdvan Dilmen'in bilmesi mümkün mü?.. Hatta ve mesela Ümit Kayıhan'ı, Rıdvan Dilmen'i de bıraktım, Ersun Yanal'ın bilmesi mümkün mü?.. Burada "bilmek" sözcüğünü sadece "bilgi" anlamında değil, "teori kadar, pratiği de içine alacak, tecrübeyi katacak" şekli ile kullandığımı da belirtmem gerek!.. Feldkamp da, her insan, her hoca gibi "bütün bilgisine ve tecrübesine rağmen" elbette hata yapacaktır; yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir!.. Yaptığı hatalar yüzünden eleştirilecektir de!.. Ama, "hatanın eleştirisi başkadır"; onun "futbol bilgisini, teknik konularda hocalığını tartışmak; ona akıl vermek, futbolu öğretmek" başkadır!.. Kayserispor maçından sonra, "spor sayfalarında yapılan onca eleştirinin hemen hemen hepsini okudum"; Spor Yazarları Sitesi'nde!.. "Çok başka, çok ayrı bakış açıları" ile yazılmış eleştirilere de rastladım. Ama bir Allah'ın kulu da çıkıp, futbolu "ancak" bir "futbol seyircisi kadar bilebilen" benim gibi bir insanın "bütün bir maç boyu aklına takılan" şu soruyu sormadı: Mehmet Topuz, Tolunay Kafkas tarafından oyundan alınana kadar, sahada "Kayserispor'un bütün ataklarını organize eden, Gökhan'a gol pozisyonlarını hazırlayan, Galatasaray kalesine tehlikeli şutlar atan beyni" olarak adeta "cirit atarken" ve "30 metrelik, 40 metrelik, hatta 60 metrelik deparları hem de kaç defa atarken", Feldkamp "neden" en ufak bir tedbir almadı ve seyretti de seyretti?.. "Yok ön liberoydu, yok 4 bilmem kaç bilmem kaçtı, yok çift santrfordu, yok alan daraltmaydı, yok kanat akınlarıydı" gibi "ûlema işi" ve "yüksek seviyeli" tamamen "teknik" eleştiriler yaparak ya da "Hakan Şükür takıntısıyla yatıp kalkarak" ve Kayserispor maçı eleştirilerini "sahada onca kötü oyuncu varken" baştan sona Hakan Şükür'ü "yerden yere vurmak için" kullanmak yerine, böylesine "basit bir soru" ile Feldkamp'ı iğnelemek, "spor yazarlığı ile daha çok bağdaşmaz" mıydı?.. Böylece, sahada oynanan futbol ile ilgili olarak "tam bir kavram kargaşası içine sokulan", hatta "4 - 6 - 0" gibi, sırf "Hakan Şükür takıntısı" ile ve "o oynatılmasın" diye "bazıları tarafından" icat edilen "komik" sistemlerle kafası iyice karıştırılan futbol okuyucusunun "anlayacağı, tartışacağı" kolaylık ve basitlikteki eleştirileri geçerli hâle getirmenin "spor yazarının görevi olduğunu göstermek", çok daha mantıklı değil mi?.. Ukalalığın "ûlemalık", bilgiçliğin "bilgilik" anlamına gelmediğini bilmem ki, okuyucularımız mı bize öğretecek?.. >> Bayram tebriği!.. Okuyucularımın, spor camiasının, basın camiamızın ve büyük milletimin mübarek Ramazan Bayramı'nı kutlar, sağlık, mutluluk ve huzur dolu nice yıllar ve bayramlar dilerim. Bu mübarek bayram öncesinde, hainlerin kurşunları ile şehit düşen askerlerimize ve polislerimize de yüce Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve başsağlığı dilerim. >> 6 puan şart!.. Milli Takımımız, "finaller için" adeta Hamlet'in "Olmak ya da olmamak" tiradını hatırlatan iki maç oynayacak üst üste!.. Moldova ve Yunanistan'dan "6 puan alamazsak" işler sarpa saracak ve Milli Takım da, Fatih Terim de zor durumda kalacak!.. 6 puanı alır mıyız; "psikolojik" olarak da, "futbol" olarak da zor görünüyor; ama neden olmasın?.. Güvenmek ve inanmak "olmanın ilk şartı"; ben inanıyor, güveniyor ve milli takımıza başarılar diliyorum!.. >> Eksik olsunlar!.. Neymiş efendim, "Bizler, Gerets'in kıymetini bilememişiz, adam Marsilya'nın başında ve Şampiyonlar Ligi'nde grubunun 6 puanla lideri" imiş!.. El insaf, "6 puanın 3'ünü eski hocanın aldığını unutmak" bir yana, "Daha takımını tanımadan, üst üste 10 antrenman bile yaptırmadan alınan ikinci galibiyetin bütün payını Gerets'e vermek", herhalde "ancak" benim "futbolu çok bilen" yorumcularımın ve yazar - çizerimin bir türlü "düzelemeyen" ve hep önümüze konan "futbol" görüşlerinden biri!.. Birkaç hafta geçsin bakalım, Marsilya ligde ne yapıyor, Avrupa'da ne yapıyor, görelim, sonra karar verelim; doğrusu bu değil mi?.. Ama nerdeee; "acûlluk" kanımıza işlemiş!.. Adamlar, Mourinho'yu gönderiyor, hem de takımı şampiyon yapmış. Capello'yu yolluyor; biz geçen sezon kendini de, Galatasaray'ı da perişan eden Gerets'i "Ah neden gönderdik" diye yanıyoruz; olacak şey mi?.. "Türkiye'yi, Çavuşesku Romanyası'na benzetecek kadar" kendinden geçmiş ve küstahlaşmış Lucescu'ya bile hâlâ ağıtlar yakılıyor; gittiği takımda "onca para harcatmasına rağmen" bugüne kadar "bunca yıl" Avrupa kupalarında, "Galatasaray'da yakaladığı başarıyı bile yakalayamayan" Lucescu'ya!.. Türk futbolu, Gerets gibi, Lucescu gibi hocalarla "bir adım ileriye gitmez" ve gitmedi de zaten!.. Büyük kulüplerimiz "sıradan değil", ancak ve ancak "büyük hocalar" ile bir yerlere gelebilirler ve Türk futbolunu da getirirler!.. Bugün futbolumuz bu durumda ise ve gerilemişse, bunda Lucescu'ların, Gerets'lerin, Tigana'ların, Zico'ların büyük payı vardır; büyük takımlarımızı çalıştıran Türk hocalar kadar!..