AB'nin Türkiye ilerleme raporu!..

A -
A +

Ekim ayında AB bakanlar konseyinin ön onayına sunulacak ve büyük ihtimalle müzakerelerin tarihini belirleyecek olan bu komisyon raporunun son rötuşları yapılmaktadır. Ağustosta AB'nin pancurları sıkı sıkıya kapalı kalır. Tatil ayıdır. O bakımdan raporun bir an önce şekillenmesi her bakımdan önemlidir. İçeriği hakkında açık bilgi sahibi değiliz. Ama basın yolu ile sızan haberlere bakılırsa raporun hayli olumlu olacağı izlenimi vardır. AB'de Komisyon, "teklif, Konsey" ise "karar" organıdır. Ancak uygulamada komisyon tarafından hazırlanmış bir kararın Konseyde reddi fevkalade zordur. Yalnız Avupa değil, tüm dünya bilmektedir ki, Türkiye olarak biz gerekli yükümlülüklerimizi sonuna kadar yerine getiriyoruz. Buna rağmen yine de bir aksilik çıkarsa biliniz ki bu Giscard D'Estaing benzeri, şımarık bağnaz, sonradan görme bazılarının yüzünden olacaktır. Hep söyledik, yine de tekrarında fayda vardır. Kopenhag kriterlerine uyum konusundaki tavır ve hareketimiz AB'ye girsek de giremesek de geçerli kalacaktır. Zira, bu Türk insanının AB uygarlık düzeyinde yaşamak arzu ve iradesinden kaynaklanmaktadır!.. Başbakan Erdoğan son Paris ziyaretinde dayanamadı açıkladı: Müzakere tarihi ve dolayısıyla AB'ye girmek konusunda kimilerinin sandığı gibi "Olmak veya olmamak hırsında değiliz!.." Olmazsa biliniz ki kaybeden şu yılların asırların hayali "Avrupa Birliği" olacaktır. *** Bunu şunun için yazıyoruz: Son elli yıllık maceranın başından sonuna, bugünlere varıncaya kadar içinde yaşadık. Türkiye olmaksızın kurulacak bir AB tarihte örneklerini bildiğimiz Haçlı Koalisyonları düzeyinde kalmaya mahkumdur. Fikir, savaş esnasında Londra'da sürgündeki üç minik ülkenin aralarında kurdukları, adına da "BENELUX" denilen kuruluş ile başlamış. Başını ekonominin çektiği Roma Antlaşması, çevresini yiye yiye bugünkü 25 üyeli bir topluluk haline gelmiştir. Oburluk, obezlik getirdi. Dengesiz obezlik bir hastalıktır. Çaresi bir tek ilacı vardır: O da "Dengeli büyümektir" Bu da ancak Türkiye'nin katılımı ile mümkündür. Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer de bunu açıkça dile getirdi. Çare Türkiye'nin AB'ye tam olarak katılmasıdır!.. *** AB'nin şekillenmesi çalışmalarına Mesut Yılmaz'ın katılımı ile "Konvansiyon"un hazırladığı bir Anayasa taslağının önce Konsey, sonra da Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanmasına bağlıdır. Bu nasıl mümkün olabilecektir? Arz etmeye çalışalım. Geçtiğimiz haziran ayı ortalarında 25 AB ülkesinde ilk defa olarak tek dereceli Avrupa Parlamentosu seçimleri sessiz sedasız yapıldı. Sonuç AB için birçok bakımdan şaşırtıcı, hatta hayal ve umut kırıcı oldu. Bir defa seçimlere katılım %30-35'lerin bile hayli altında kaldı. AB düzeyinde siyasi partiler henüz belirlenemediği için herkes bildiği gibi kendi milli siyasi görüşleri istikametinde oy kullandı. 700 küsur üyelik yeni AB Parlamentosu'nda üyelerin soldan sağa sıralanması güç oldu. Ama iki büyük gruplaşma göze çarpıyor: Solcular, muhafazakârlar ve sağcılar. Birincisinin 200, ikincisinin 280 milletvekili var. Diğerleri bu iki büyük grubun arasında eğilimlerine göre yer alacaklar. Bununla beraber yapılan ilk gözlemlerde AB Parlamentosu AB korkusunu taşıyan AB karşıtı milletvekillerinin ağır basmakta olduğudur!.. Çoğu Milli hakimiyet kavramına bağlı "Millet-Devlet" görüşüne sadık kalanlar çoğunlukta görünüyor. Konvansiyonun hazırladığı "Milli Hakimiyetler üstü" bir AB Anayasasını bu Parlamento nasıl onaylayabilecek? Sona yaklaştıkça zorluklar daha yakından görülebiliyor. Umarız yıl sonuna varmadan Türkiye'nin kabul edebileceği bir müzakere tarihi verilir ve Avrupa Birliği'nde beklenen gelişme gerçekleşebilir. Zira bu artık son fasıldır!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.