İkisi de savaş sonu dönemin ürünüdürler. Aynı gün doğdukları, aynı amaçla çalıştıkları için olacak, Sabancı'nın gökdelenleri gibi ekonomi ve politika literatüründe "İkizler" adı ile anılırlar. Savaşta yıkılan yakılanın yerine yeniden yapılanmak isteyeceklerin yanında, yardımında olmak için kurulmuşlardır. Türkiye ikisinin de ilk kurucuları ve hissedarları arasındadır. En büyük katkı, yarıya yakın kısmı ile ABD'n#ddir. Sovyet Rusya bunun dışında kalmayı tercih etti. "Bretton Voods" anlaşmalarına imzalarını koyanlar ancak 44-45 ülke idiler. Şimdilerde sayıları nerede ise BM'nin, tüm üyelerini kapsayacak düzeye ulaşmıştır. Ekonomik istikrar programları uygulayacak ülkelere hem hazırlık hem uygulama dönemlerinde yardımcı olurlar, her zaman istenilen ölçüde borç veremeseler bile şimdilerde bizde olduğu gibi bol bol akıl verirler. Amaç aslında ülkelerin kalkınıp tekrar dünya piyasalarına çıkabilmelerini sağlamaktır. Bunun için liberal ekonomiyi teşvik, siyaseti de bu yönde etkilemeye gayret ederler. Sabahları liberal, akşamları sosyalist olmak isteyeceklerden pek hoşlanmazlar!.. * * * Bugün 50 yaşını aşan "İkizler"in çoğu kez para kokan masal gibi bir yaşam öyküleri vardır. Şimdilerde sırılsıklam içinde bulunduğumuz bu yaşam öyküsünü, yerimiz ölçüsünde özetlemeye çalışalım.. Ekonomi ve politika ayrı da olsa, beraber de olsa aslında zor işlerdir. Birini ötekinden ayırmaya gücümüz yetmese de aralarındaki çıkar çatışmalarını, birinin ötekini kullanmasını önlemek nispeten mümkündür. Efendim İkinci Dünya Savaşı'nın artık iyice sonlarına yaklaşılmıştı. Normandiya Çıkarması yapılmış, Alman orduları işgal etmiş oldukları Avrupa ülkelerini teker teker tahliye ederek çekilmeye başlamışlardı. Çekilirken pek de bir melanetleri olmamıştı. Aslında kimin tarafından kurtarıldığı hâlâ anlaşılamayan Paris'te idik daha sefarete bile tam yerleşememiş, otelde ikamet ediyorduk. Bir gece sabaha karşı hep birden alarm sesleriyle uyandırıldık.. Apar topar oteldeki yabancı diplomatlarla birlikte güneye doğru götürüleceğimiz söylendi. Kerli ferli ünlü diplomatları ve hanımlarını o kılıkta görmek herkese nasip olmazdı. Ama olay bir bakıma olağandı. Alman Ordularının Komutanı General Von Runsted'in kafası kızmış, Ardennes dağlarından tekrar geriye dönerek kendisini takip ve taciz etmeye çalışan müttefiklerin üzerine yürüyüvermişti. Ne ise ki panik çabuk geçmiş Almanlar çekilmeye Avrupa yeniden yerleşmeye başlamıştı. Müttefikler, savaşı, şimdi bizde Ecevit'in yaptığı gibi üçlü zirve toplantılarından "uzaktan kumanda" ile yönetirlerdi. Churchill, Roosewelt ve Stalin zaman zaman şuralarda buralarda buluşup gerekli kararları alırlardı. Artık savaşın sonu görünmeye başlayınca üç lider savaş sonrası düzeni, yapılacak işleri, Avrupa'nın nasıl yapılanacağını düşünür olmuşlardı. Bu amaçla San-Fransisco deklarasyonunu imzalamış olan Müttefik Devletlerin Bretton-Woods'ta kurmayı tasarladıkları sistemi gözden geçirmek üzere 1945 Şubatında Yalta'da buluşacaklardı. İlkbaharı müjdeleyen güneşli ve sıcak bir gündü. Toplantı, Romanoff'l#ddan kalma saray yavrusu bir köşkte yapılacaktı. Ev sahibi STALİN toplantının yapılacağı yemek odasında son hazırlıkları gözden geçiriyordu. İlk gelenler Lord Eden ile Churchill olmuştu. Arkadan F.D. Roosewelt, tekerlekli bir koltukla gelebilmişti. Yanında Dışişleri Bakanı James Byrd vardı. Başkanlık makamında Stalin oturuyordu. Önceden hazırlanan gündemdeki savaş sonrasında kurulacak IMF ve Dünya Bankası ile Stalin zerre kadar ilgili görünmüyordu. Toplantıyı açarken, birden, "Eee beyler, şimdi Almanya'yı ne yapacağız?" diyerek oturumu açıverdi. Herkes şaşırmıştı. Ama yapılacak bir şey yoktu. Ev sahibinin önceliği vardı. Üstelik Alman orduları beklendiğinden de çok daha hızlı çekiliyordu. Stalin işi şakaya getirmek istedi. Amerikalı misafirine "Var mısınız benimle bir iddiaya? Bakalım Ruslar mı Berlin'i daha önce zaptedecek? Amerikalılar mı Filipinler'e daha erken girecek? dedi. Amerikalının hastalığı ilerlemişti. Istırabı vardı. Cevap vermeden başını çevirdi. Almanya'da işgal bölgeleri paylaşılıyordu. Kapıda yalvaran, yalanan Fransa'ya ABD ve İngiltere payından küçük bir pay çıkarıldı. Toplantı dağıldı. Bretton Woods kararları ve kurulması kararlaştırılan IMF ve Dünya Bankası konuları Rusların gıyabında bitirildi. Savaş sonu Avrupası'nda Doğu-Batı ayırımı ilk böyle başladı. Demir perde böylece Avrupa'nın ortasına indiriliverdi. Sonraları Berlin duvarı örüldü. 1990'lara böyle geldik!.. Dünya Bankası'nın adı (IBRD) Uluslararası Kalkınma ve Gelişme Bankası'dır. Görevi savaş sonu dönemde imar ve yeniden yapılanma için gerekli kredileri sağlamak, özel yabancı sermaye yatırımlarını teşvik etmek, bunun için kaynakları en büyük katılımcı ABD olmak üzere üye ülkelerden sağlamaktır. Muhatapları genelde hükümetlerdir. Türkiye kurucu ortak üyedir. İkizlerin ikincisi "IMF" kısaltması ile tanımlanan Milletlerarası Para Fonu'dur. Kuruluşunda Türkiye dahil 44 ülke vardı. Şimdilerde ortak üye sayısı BM'deki kadardır. Bunda her ortağın bir kısmı altın ile ödenmiş belirli bir hissesi ve Çekiş Kotası vardır. En büyük hisse ABD'nindir. % 40 kadardır. Şimdilerde zengin ülkeler başkalarının sırtından zengin olmanın ayıbını gelişme halindekilere yardım etmekle örtmeye gayret etmeye çalışıyorlar ama pek de hevesli görünmüyorlar. Zenginler kuzeyde, fakirler güneyde toplanmışlar. Toprağı bol olsun Willy Brandt gerçek bir sosyal demokrattı. Bu dengesizliği telafi edebilmek için Güney-Kuzey diyaloğunu başlatmıştı. Ardından gelenler unuttular!. * * * Sayısını unuttum, bilmem kaçıncı istikrar programımızı uygulayabilmek için Derviş'in gayreti ile ama çok yüz suyu dökerek sağlayabildiğimiz yardımlar artık şekillendi. Parlamentomuz son viteste ve Murat Sökmenoğlu'nun becerisi ile hızlı çalıştı. İş Hükümetin, başta sendikalar, sivil toplum kuruluşlarının desteğine ve Derviş'in de gayretine kaldı. Programı Kemal Derviş uygulayacak. Kendisi bilgili, yetenekli, içte ve dışta güven veren karizmatik bir kişiliğe sahiptir. Uzun süre yurt dışında kalmış olmasının olağan handikaplarını süratle aşabilecek bir kararlılıkta görünüyor. Bu umutla her bakımdan kendisine başarılar diliyoruz.