Hayırlısı ile XXI'inci asrın ikinci yılına başlıyoruz. Birincisi, yeni bir milenyumun şaşkınlığı içinde, hay huyla geçti. Özellikle ekonomik açıdan bir indik bir çıktık. Ama hepsinden bir ders aldık. Çocuklar ateşli hastalıklardan sonra hep boy atarak, büyürlermiş.. Bir düzlüğe çıkabilsek hep birlikte güçlenip daha da büyüyeceğiz inşallah!. Yılın sonlarında bir öncekinin bilançosunu çıkarmak adettir. Ama bizim için bu uzun ve zor olur, ne "Görüş" köşemize ne de gönlümüze sığmaz. Kopenhag Kriterleri şarkısını bir ağızdan Türkçe söyleyerek tüm demokrasi yollarında durmadan yorulmadan koşuyoruz. Hedef olarak Avrupa Birliği'ni almışız bir defa, oraya doğru koşuyoruz. Öyle bir şey gerçekten var mı? Olacak mı? diye soranlarımız da oluyor. Asırların bu hayali bu sefer gerçekleşecek mi? Bilemiyoruz. Fransa aklına koymuş bir defa.. Laeken Zirvesi'nde "Konvansiyon" diye ortaya bir şey atıverdi, sözüm ona "Kurucu Meclis" gibi bir şey olacak. Buna biz de diğer adaylar gibi katılacağız.. Oy hakkımız olmasa da sözümüz olacak. Oraya Kamran İnan gibi birilerini gönderebilsek çok iş yaparız!. Bu yeni organın adı 1789 Fransız İhtilali'nden sonraki karmaşık, "Konvansiyon Hükümeti"ne çağrışımlar yapıyor. Fransızlar bir süre AB'yi bu suretle yönetebilmeyi mi denemek istiyorlar? Belki diyorum. Chirac bir taşla iki kuş vurmak istemiş olmalı.. Mayıs'ta yapılacak Başkanlık seçimlerinde Giscard D'Estaign'i yanında ve muhtemel bir "Geçici Konvansiyon Yönetimi" için elinin altında tutmak istiyor gibi geliyor bana!.. Ama önemli olan o değil!.. Biz içeriye alsalar da almasalar da biz Türkiye olarak onların düzeyine mutlaka çıkacağız. Buna ahdetmişiz. Mesut Yılmaz ve İsmail Cem, AB konusunda iyi anlaşıyorlar ve çok da iyi çalışıyorlar. Anayasamıza varıncaya kadar çok şeyi jet hızı ile değiştirdik. Geri kalan AB müktesebatına uyum düzenlemelerinin en geç bir ay içinde Meclis'ten çıkarılması için Hükümet, -daha doğrusu üç lider ile bir de takviye- gerekli kararı aldı. Elhak bu yasalar Murat Sökmenoğlu dostumuzun becerikli yönetimi ile jet hızı ile çıkacaktır. Ülkemiz, Devletimiz için hayırlı olmasını diliyoruz. Umarım, arkadan halen üye ülkelerden bile istenmemiş yeni taleplerle karşılaşmayız... Gerisi artık AB Komisyonu ve Konseyinin akıl ve ferasetine bakar. AB genişledikçe kendi içinde rekabetler, liderlik sorunları ve birbirlerini çekemeyip çekiştirenler çoğalıyor. Kimileri AB'yi ABD'ye rakip değilse bile -uzakta tutulacak- olası bir partner olarak görüyor. Fransa, bu akımın başında, ama yanında pek başkalarını göremiyor. Almanya ise, artık rüştünü ispatlamış. Fransa vesayetinden bıkmış bir an önce ondan kurtulmak çabasında. "Dünyada uluslararası Terör ve Afganistan olayları AB'nin genişleme sürecini bir süre için olsun gündemin birinci sırasından düşürmüş durumdadır. AB deneme koridorunda halen içeri alınmak için bekleyen Estonya'dan Kıbrıs Rum Kesimine kadar on aday işaret bekliyor." Arkadan, Bulgaristan ve Romanya ve Türkiye geliyor. Fransa bunlardan ilk ikisini diğerleri ile birlikte eş zamanda içeri almak istiyor.. Olmazsa genişlemeyi veto ederim diyor. Komisyon ise her adayın karnesine bir değerlendirme notu düşmüş.. Güya adına "gizli" demişler. Ama ekonomide olduğu gibi artık ne politikanın ne de diplomasinin gizlisi saklısı kalmadı. Bu notlarda ilginç şeyler var.. Örneğin Estonya, Letonya, Litvanya gibi Kuzey ülkeleri Norveç örneğine bakarak AB için pek hevesli değillermiş!.. Kıbrıs Rum Kesimi hemen alınabilecek durumda imiş ama "lakırdısı bile Türkleri çileden çıkarmaya yetiyor!.." deniliyor. Türkiye hanesinde gayretlerinin yanı sıra, eski teraneler tekrarlanıyor: "Parlamenter demokrasinin hâlâ kuşkulu, ve generallerin ise çok güçlü ve etkili oldukları" yazılıyor. AB konusunu burada kesersek, diğer alanlarda ekonomide geçirdiğimiz iki büyük ve maceralı krize rağmen Türkiye'nin 2001 yılı bilançosunun pek o kadar da olumsuz görünmediğini cesaretle ifade edelim. "Arjantin" yakıştırmalarına ifrit oluyorum. Ülkesi bizimkinden üç misli daha büyük, nüfusu ise üç defa daha küçük olmasına rağmen arada mukayese unsurları yoktur.. Bu ülkede on yıl ara ile önce Maslahatgüzarlık, sonra da Büyükelçilik yaptım. Ülkeyi ve insanlarını tanır ve severim. Ama olanları ve olayları bizimkilere yakınlaştırmak eğer cehalet değilse mutlaka provokasyon ve ihanettir. Yerim olduğunda bir gün belki oralarını ve olanları yazarım diyorum. Değerli okuyucularıma sağlıklı, müreffeh mutlu yıllar diliyorum!..