Politikamıza bir çeki düzen gereği!..

A -
A +

Bu gereği sanırım içimizde duymayanımız yoktur... 3 Kasım seçimlerinden bu yana aylar geçti. Bu arada kısa sürede iki ayrı başbakan iki ayrı hükümet gördük. Politika Halktan hareketle yine Halka avdet eden düşünce ve davranışların tutumların, kararların bir manzumesidir. Sonuç başarılı veya başarısız olur bu gerçeği hiç değiştirmez. Hakimiyet halkın, milletindir. Onun tecelli ettiği yer TBMM yani Parlamentodur. Politikaları tayin ve tespit etmek İcranın ve Hükümetin işidir. Bu yapılırken memleketin jeopolitik durumu, coğrafyası, ekonomisi, kökü kökeni, ırk, milliyet, inanç ve nihayet geçmiş tarihin terekesi, özlemleri etkili olur. Hükümet etmek, halkı hukuk çerçevesinde ve milli hedefler ve çıkarlar istikametinde politikalar üretmek ve uygulamak demektir. Bu dolaylı olarak halkı yönetmek ve onun da üstünde hizmet yolu Devleti temsil etmek anlamını da taşır. Kimilerine göre politika, herhangi bir ön hazırlığı olmayan, tahsili, temrini, deneyimi fazla gerektirmeyen bir meslek sayılır. Böyle düşünenler tabiidir ki hata ediyorlar demektir. Öyle bir hata ki ceremesini kendilerinden önce onları seçen, politikaya iten halk taşır. Bizde sanırım şimdiki halde buna yakın bir durum söz konusudur!.. Halbuki işbaşında 1950'den beri en büyük çoğunlukla Meclise giren AKP iktidarı vardır. Genelde sağlam bir politika, özellikle Türkiye'nin fevkalade özel ve önemli Geopolitique durumuna yakışır bir dış politika izlenebilmesi işin her türlü alt yapıya, kolaylıklara ve yakın geçmişin sağlam ve uyarıcı deneyimlerine sahiptir. Bir defa önlerinde esinlenecek bir Atatürk örneği vardır. Bu politikaların hazırlanmasında en büyük temel taşıdır. Çöken bir İmparatorluktan Milli Misak sınırları içinde her bakımdan bağımsız bir devlet kurabilmenin ve sonra da, yıllarca savaştığı ve Türkiye'den uzaklaştırdığı Batılı Devletlerle dostluklar ittifaklar kurabilmiş olmanın canlı örnekleri hâlâ ortadadır. AKP aynı politikayı başarı ile uygulayabilecek yeteneklere sahip bir kadroya da sahiptir.  Atatürk İkinci Dünya Savaşını ilk sezen hisseden büyük bir devlet adamı idi. Ömrü bu savaşı yaşamaya yetmedi ama ondan sonra gelenler onun örneğinden hareketle bu savaş badiresini fiilen içine girmeden müttefikler safında bitirebilmek becerisini gösterdiler. İttifaklarına saygılı, ama haklarına ve çıkarlarına tam olarak sahip çıktılar. İngiltere ve Fransa ile ittifaka rağmen Almanları Türkiye sınırlarında 60 mil uzaklıkta tutabildiler, Sovyetler Birliğini her türlü tehditlere karşı durdurmasını bildiler. Bu dönem hükümetlerinin dış politikada örnek alınacak icraatı vardır. Yine Örnek alınabilecek bir İnönü vardır, Refik Saydam vardır, Şükrü Saraçoğlu bir Şemsettin Günaltay ve daha niceleri vardır. Bu dönemin tarihini sadece okumak veya hatırlamak bile etkin bir politika deneyimi için yeterli sayılabilir kanaatindeyiz.  Dış politikalar için "NATO'ya bağlıyız, AB'ye adayız, ABD ile stratejik ve ekonomik ittifak içindeyiz!" gibilerden eskimiş tekerlemeler günümüzde artık geçerli değildir. Acı örneklerinin içinde yaşıyoruz!.. ABD halen dünyanın tek en büyük ve en güçlü devletidir. Irak olayında askerlerinin Türkiye üzerinde konuşlandırılıp kuzeyden kaydırılması için Sayın Erdoğan'ın daha Başbakan ve hatta milletvekili bile olmadan Beyaz Saray'da, Pentagon'da ziyadesi ile iyimser beklentiler oluşturmuş olması muhtemel ve mümkündür. Ama ne kadar büyük ve güçlü bir devlet olursa olsun ABD bu konuda son sözün Parlamentoda olduğunu bilmeli ve düşünebilmeli idi!.. Tezkere geçti geçemedi! tartışmaları da bize göre artık yersiz ve beyhudedir. Tezkerenin geçip geçmeyeceğine karar verecek makam TBMM'dir. Sonuçtan yakınacağımıza bundan kendimize bir övünç payı çıkarabilirdik. Sonra dönüp ABD'li dostlarımıza "Kusura bakma biz demokrasi ile yönetilen bir ülkeyiz. Hem bakın size her türlü kolaylığı yaptık, Türkiye'den geçmeden de Irak'ı işgal edebildiniz!.. Diyebilmeli idik. Bunu diyebilmiş olsa idik Wolfovitz ve Grossman gibi ikinci üçüncü sınıf Pentagon yardakçılarının bu türlü küstahlıklarına maruz kalmazdık!. Kuzey Irak'ta askerlerimizin maruz kaldığı hakaretamiz eylemine kimse cesaret edemezdi. Bununla beraber bu küstahlıkların provokatif hiddetine kapılmak yerine ABD ile ilişkilerimizde ağırdan alalım. Mesafeli duralım. Genç ama çok kuvvetli, kuvvetli ama deneyimsiz bir dünya kudretidir. Mutlaka hatalarını anlayıp düzeltmeyi deneyeceklerdir. Onlara bu vahim hatalarından dönmek fırsatını tanıyalım. Ama zinhar bir daha böylesine aşağılanmaya müsaade etmeyelim. Gül'ün ABD ziyaretini mutlaka erteleyelim. Ve sonra kendi kendimize düşünelim ki eğer tezkere geçip 60.000 ABD askerinin Türkiye'de konuşlandığı ihtimalinde Türk toplumunda sosyal ve diğer bakımdan örf ve adetlerine bağlı belirli inançlara, ahlak kurallarına sahip Türk toplumunda ne derin ve onulmaz yaralar açılabilirdi? Böyle bir hal ABD ile ilişkilerimizde kuşaklar sürecek yaralar açabilirdi. Ben İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda kimi yabancı ülkelerde bu yüzden çıkan olayları yakından bilirim. Hep ondan korktum! Çok şükür ki korktuğum başımıza gelmedi gelmesin de!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.