BÖL, PARÇALA, YE! İki ülke, dört devlet

A -
A +
Osman Sağırlı
osman.sagirli@tg.com.tr
 
 
Orta Doğu’nun en sancılı iki ülkesi bölünmenin eşiğinde. Irak’ta Saddam, Suriye’de ise "Arap Baharı" sonrası çatışmalar bir türlü bitmek bilmiyor. Barzani’ye Irak’ta, YPG'ye de Suriye’de Kürt devleti kurdurmak isteyenlerin seferberliği sürüyor. Her iki plan da Türkiye’nin hamleleri ile inkıtaya uğramış durumda.
 
Orta Doğu haritalarına baktığınızda birçok devletin sınırlarının düz çizgi şeklinde olduğunu görürsünüz. 20'inci yüzyılda yağlı kalemle çizilen bu haritalar, İngiliz ve Fransızların, günümüzün Orta Doğu'sunun temellerini atan dahası 100 yıllık planların, hırsların eseri.
 
Düz çizgiler, âdeta tamamlanmamış sınırları gösteriyor. İngiltere hükûmetini temsil eden Mark Sykes ve Fransa hükûmetini temsil eden Francois Georges-Picot'un 1916 yılında mutabakata vardığı ve tarihe Sykes-Picot Anlaşması olarak geçen düz çizgilerin olduğu yerler, hep savaşlara ve çatışmalara sahne oldu, olmaya da devam ediyor.
 
İki kişinin çizdiği bu harita, 16'ncı yüzyılın başından beri Osmanlı idaresinde olan toprakları parçalayıp yeni ülkelere böldü. Öyle ki, 1900’lerde henüz isimleri bile olmayan devletler mantar gibi türedi. Irak, günümüzde Ürdün'ün bulunduğu topraklar ve Filistin, İngiltere etkisine, Suriye ve Lübnan da Fransız tesirine girdi. Ancak, İngiltere ve Fransa güdümlü, bağımsızlık sevdalısı görünümlü kitleler Osmanlıya karşı isyan ettirilerek kurulan devletler gün yüzü görmedi.
 
Yemen, Suriye, Mısır, Libya hâlen iç savaş yaşıyor. İsrail-Filistin savaşı kronikleşti. Sadece Irak son 42 yılda 3 büyük savaş, bir iç savaş ve bir işgal yaşadı. Yenisinin ise provası yapılıyor. Suriye Esad’ın iktidarı bırakmama, Irak ise Şiilerin paylaşamama inadı sebebiyle tekrar bölünmenin eşiğinde.
 
Aslında 20. yüzyılın başında Batı’nın iştahını kabartan zengin petrol ve doğalgaz yatakları bugün yaşanan olayların temelinde yatan en büyük faktör.
 
HERKESİN BİR HARİTASI VAR
 
Başta Irak ve Suriye olmak üzere 100 yıl önce atılan fitne tohumu Orta Doğu’yu bugünlere taşıdı. Zira ABD’nin güvenlikten sorumlu danışmanı (eski Dışişleri Bakanı) Condoleezza Rice’ın 7.8.2003 Washington Post gazetesinde yayımlanan “Transforming The Middle East-Orta Doğu’yu Dönüştürmek” yazısı dikkatlice okunduğunda tablo daha iyi anlaşılıyor. Rice, yazısında Orta Doğu’daki 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini açıkça belirtiyor. Görünen o ki henüz operasyon bitmemiş.
 
Bu amacı doğrulayan çalışmalardan en önemlisi ise Columbia Üniversitesi, Orta Doğu Enstitüsü bünyesinde kurulan The Gulf 2000 Project (Körfez/2000 Projesi) 1993 yılından itibaren bölgeyi yakından takip ediyor. Onların hazırladığı haritada dikkat çeken en önemli şey ise Suriye ve Irak’ın bölünerek birleştirilmesi.
 
Bugün Türkiye, Irak ile İran’ın ortak tepki ve karşı atağına sebep olan Kürt devleti hayali, daha 1998 yılında çizilen harita ile ortaya konulmuş. Haritada Suriye’nin ve Irak’ın kuzeyini de içine alan bir Kürt Devleti, Suriye ve Irak’ın tam ortasında bir Sünni devleti, Irak’ın güneydoğusunda bir Şii devleti ve Suriye’nin batısında bir Alevi devleti kurulacağı öngörülmüş! İlgili birimin yönetici ve sponsorlarının eski asker, banker ve küresel sermaye olduğu dikkate alınırsa “öngörü" kelimesinin yetersiz kaldığı söylenebilir.
 
ŞEYTANIN AKLINA GELMEZ!..
 
Bugün Irak ve Suriye’de terör müteahhitleri taşeronları aracılığıyla bu haritayı hayata geçirmek için yoğun çaba gösteriyor. Bunlardan bizi en çok ilgilendireni hatta en dikkat çekeni Kürt devleti kurma hayali. Türkiye’nin 40 yılına ve 40 bin insanına mal olan, topraklarına göz diken proje şeytanın bile aklına gelmeyecek planlarla dolu. Özetleyecek olursak:
17 Eylül 1980’de, Saddam’ın İran’la yaptığı 6 Mart 1975 tarihli Şattülarap Anlaşması’nı feshetmesiyle birlikte 1980-88 yılları arasında İran’la 8 yıl mesai saatleri içerisinde süren savaş, Irak’ı bugünlere taşıyan en önemli adım oldu. Saddam’ın İran ordusunu durdurmak üzere 1988’de Halepçe’de zehirli gaz kullanarak 5 bin Kürt’ü katletmesi, Türkiye’yi de bölgedeki problemlerin ortağı hâline getirdi. Katliamın hemen ardından Talabani, PKK ile anlaşma yaptı ve Irak’ta yapılanmasına sebep oldu. Saddam’ın İran’ı terbiye etmesine karşılık Kürtlerin katledilmesine göz yuman ABD, Irak’ı terör örgütüne destek veren ülkeler listesinden çıkardı. Hatta, Pierre Salinger ve Eric Laurent tarafından yazılan “Körfez Savaşı Gizli Dosya” kitabında; gerek İran-Irak savaşında, gerekse Saddam’ın Irak kuzeyindeki Kürtlere karşı harekâtında kullanılan silahların büyük bölümünün Batılı şirketler tarafından sağlandığı belgelendi.
 
PKK’YI ÇEKEN GÜÇ!
 
Saddam, görüntüde Batı ve ABD’nin düşmanı, Rusya’nın dostuydu. Ama perde gerisinde menfaatçilerin Irak’taki eliydi. Ta ki, 1990’da Kuveyt’i işgal edinceye kadar. Saddam, artık dünya petrol rezervlerinin yüzde 20’sine sahipti. Kuveyt’in ardından Suudi Arabistan’ı tehdit edince petrol piyasasındaki dalgalanmalar Batı’da paniğe yol açtı. BM, müdahale kararı aldı. Rusya da destek verince 1991 yılında yaşanan I. Körfez Savaşı Saddam’a pahalıya mal oldu. Basra’da Şiiler, Kuzey’de ise Kürtler isyan bayrağı açtı. Kürtler, Musul hariç kuzeyi ele geçirdi. 1 milyondan fazla Kürt, İran ve Türkiye sınırlarına yöneldi. Bu defa Saddam’ı durdurmak üzere ABD liderliğindeki ülkeler Türkiye üzerinden asker sevkiyatı yaparak bölgeye Çekiç Güç adı verilen askerleri yönlendirdi. Kürtleri Saddam’dan kurtarması beklenen bu güç, Türkiye’yi terör bataklığına sürüklemeye başladı. Bölgede sayıları bin civarında olan PKK’lı sayısı on bine ulaştı. Havadan yapılan silah yardımları, istihbarat desteği de dâhil olmak üzere birçok kirli ilişki PKK’yı palazlandırdı.
 
KÜRT DEVLETİ UĞRUNA...
 
2003’te Saddam’ın sonunu getiren ABD’nin “Özgür Irak” sloganıyla gerçekleştirdiği işgal ile her şey altüst oldu. Biz, 1 Mart Tezkeresine karşı çıkarken, Kürtler bütün unsurlarıyla bu işgale destek verdi. Irak’ta yeni bir hükûmet kurulurken işgal sırasında ABD’nin yanında saf tutan Irak’taki Kürtler ödüllerini almakta gecikmedi. Kürt kökenli birçok isim, üst düzey Irak yetkilisi olarak görev aldı. Kuzey Irak ise Barzani ailesine bırakıldı.
2005 yılına gelindiğinde Barzani öncüğünde Kürdistan devletinin kurulmasına yönelik adımlar atılmaya başlandı. Kürdistan Referandum Hareketi tarafından 2005 yılında yapılan gayriresmî bağımsızlık referandumunda da %98,88 oranında "Evet" sonucu çıktığı duyuruldu. Ardından Eylül 2017'de bir referandum daha yapıldı. Oylamada seçmenlere "Kürdistan Bölgesi ve Kürdistan Bölgesi dışında kalan Kürt yerleşimlerinin bağımsız bir devlet olmasını istiyor musunuz?" sorusu soruldu; sonucun "Evet" çıktığı duyuruldu... Referandum sonrası Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) lideri Mesud Barzani bağımsızlık için harekete geçti. Bu olayların ardından Irak Silahlı Kuvvetleri ve Haşdi Şabi ile KBY askerî gücü peşmerge, tartışmalı bölge olarak ifade edilen Kerkük'te çatışmalara başladı ve Irak ordusu, Haşdi Şabi ile birlikte Kerkük ve Sincar'ı ele geçirdi. Erbil'e 12 km kadar yaklaşıldı. Türkiye’nin tepkisi çok sert oldu. Hatta Ankara Anlaşması hatırlatılarak askerî müdahale iması yapıldı. Bu olaylar sonrası Mesud Barzani görevini bırakacağını açıkladı. ABD'nin araya girmesi ile ateşkes sağlandı. Bu hayal rafa kalktı. Bu defa Suriye’de PYD, benzer bir taleple sahneye çıktı... Türkiye bölgeye askerî operasyonlar yaparak bu hevesi de kursaklarında bıraktı.
 
VE DEAŞ ÜRETİLDİ...
 
2010 sonu itibarıyla başlayan "Arap (Son) Baharı", Kaddafi, Esad, Mübarek, Bin Ali, Ali Salihi gibi yıllarca bir ayağı Batı'da olan liderlerin tahtlarını tek tek sallamaya başladı. Esad hariç hepsi yıkıldılar.
Aynı tarihlerde Irak’ta ABD kontrolündeki cezaevlerinden El-Kaide militanlarının kaçtığı bilgisi yayıldı. 2013 yılında ise bu militanlar Irak Şam Devleti (DEAŞ) adıyla ortaya çıktı. İlk icraatları ise Suriye’nin kuzeyindeki Rakka’yı Ocak 2014’te işgal etmek oldu. Deyrezzor Ebu Kamal derken bölgede yayılmaya başladılar. İşgal ettikleri alanlar, Suriye petrolünün yüzde 80’inin bulunduğu alanlardı. DEAŞ aynı yılın haziran ayında Musul’a girdi. Irak ordusu dâhil bölgedeki bütün güçler silahlarını bırakıp kaçtı. Musul Konsolosluğumuzu basan militanlar 47 kişiyi rehin aldı. Ne ilginçtir ki DEAŞ’ın bulunduğu alanlar birilerinin çizdiği haritada Sünni devletinin kurulacağı ilan edilen topraklardı... Sözüm ona bölgedeki Sünni halkın haklarını koruyordu! Hollywood yapımı tanıtım filmleri eşliğinde, sadece Sünni halkı öldürmekle kalmayıp, İslam’a, tarihin gördüğü en büyük zararı verme konusunda şeytanı bile geride bırakmayı başardı. Popülaritesinin düştüğü ya da bölgedeki geleceğe yönelik adımlarda aksama olduğu anda Avrupa’da terör eylemleri yaparak “gözünüz bende olsun” mesajı verdi.
 
TERÖRE TERÖR DESTEĞİ
 
Ardından Kürtlerin yaşadığı alanlara yöneldi. Kobani’yi işgal eden örgüt burada PKK’nın bölge bayii PYD/YPG’nin kurulmasına vesile oldu. Hem Rusya hem ABD örgütün kuracağı sistemin yapılanması için olağanüstü çaba gösterdi. Avrupa militan tedarik etti. Sırf YPG rahat etsin(!) diye 3 üs kuruldu, binlerce tır silah sevkiyatı yapıldı. Fransa da sessiz sedasız bölgeye girdi. Bir ucu Türkiye’ye uzanan yüzlerce kilometrelik terör tünelleri inşa etti. Güya DEAŞ’a karşı kurulan PYD terör örgütü, DEAŞ’la mücadele etmekten çok Türkiye’ye karşı eylemler yapmaya başladı. Türkiye DEAŞ karşıtı koalisyonun yetersiz kaldığını görünce DEAŞ’a karşı operasyon yaparak kökünü kazımayı başardı. Maskesi düşen YPG Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurup Irak’ta Barzani bölgesi ile terör eylemlerine ara vermeden devam etti. Her iki örgütün de eylemleri sonrası milyonlarca Mülteci Türkiye topraklarına girince TSK operasyonlara başladı. Sınırlarımızda Kürdistan devleti kurma hevesi bir kez daha kursaklarında kaldı.
 
BATI GAZA GELMİŞ
 
Batı’nın Suriye ile bu kadar yakından ilgilenmesinin aslında bir başka sebebi daha var. Ne mi? Norveç menşeli Ansis firması ve ortağı Sagex, 2011 yılında Suriye’nin Humus kentinde inanılmaz boyutlarda doğal kaynak rezervi tespit eder. Ardından Londra merkezli ABD-Fransa ortaklığı Veritas SSGT firması, Ansis şirketini satılır. Veriler ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail ile paylaşılır. Ve Suriye için düğmeye basılır. Malum dünya doğalgaz rezervlerinin %43’ü Orta Doğu’da, Irak’ın 50 trilyon metreküp rezervi var. Ancak, ABD merkezli Oil & Gas Journal adlı araştırma dergisinin verilerine göre, Suriye’nin doğalgaz rezervleri yaklaşık 240 trilyon metreküp. Aynı kaynağa göre Suriye’nin petrol yatakları gibi doğalgaz rezervlerinin büyük bir kısmı da Kürtlerin yaşadığı Kuzey Suriye’de. Hâliyle Rusya da Kürtlerle arayı sıcak tutmanın derdinde. Bu nedenle Suriye’deki savaşın yoğunlaştığı yerler kuzey bölgeler. Suriye’nin Akdeniz havzasındaki doğalgaz payları hesapta bile yok. Zira zaten buradaki rezervler Suriye ile yapılan gizli anlaşma sonucu Rusların kontrolüne verilmiş durumda.
 
BORU HATLARI PASİFLEŞTİRİLDİ
 
Ukrayna savaşı ile birlikte enerji krizine giren Avrupa’nın uzun yıllardır enerjide Rusya’ya bağlı olduğu bir gerçek. Bu sebepledir ki Avrupa’nın bu boyunduruktan kurtulmak için geçmişten itibaren arayışları var. Körfez ülkelerinin özellikle Irak ve Kuzey Irak’ın 200 milyar varili aşan petrol ve 50 trilyon metreküpe varan doğalgaz rezervlerini denetim altına almak istediği sır değil. Bu konuda ABD ile önemli ölçüde ittifak etmek zorundalar ve öyle de yapıyorlar. ABD’nin ve Avrupa’nın son 25 yılda Orta Doğu’da yaptığı her hamle büyük ölçüde Rusya ve İran tarafından boşa çıkarıldı. Rusya mevcut durumun devamını istiyor. ABD öncülüğünde 2003’te Irak’a yapılan askerî müdahale sonucunda Irak’ta güçlenen ABD ve Avrupa değil, İran ve Rus ittifakı oldu.
 
Aradan geçen yıllar içerisinde İran âdeta Irak’ı yönetir konuma geldi. 2008 yılına gelindiğinde İran ve Suriye’nin öncülüğünde Türkiye, Mısır, Katar ve Suudi Arabistan’ın da dâhil edildiği bir süreçle Körfez'den Avrupa’ya petrol ve doğalgaz taşıyacak iki önemli boru hattı projesinin ön anlaşmaları yapıldı. Bu hatlardan biri Irak-Suriye-Türkiye üzerinden Avrupa’ya; diğeri ise İran, Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşacaktı. Bu hatlar Mısır ve Suudi Arabistan bağlantılarıyla Arap boru hattına bağlanmış olacaktı. Türkiye bu proje çerçevesinde Gaziantep-Kilis üzerinden Suriye sınırına uzanan bir boru hattı inşa etti. Ancak, ABD’nin “Suriye’ye müdahale gerekli” şeklindeki çıkışları gündeme geldi. Ve sonrası malum...
 
IRAK, HUZURDAN IRAK...
 
Tekrar Irak’a dönecek olursak. En verimli petrol yatakları Şiilerin yaşadığı Bağdat ve Basra’da. Buraları içine alacak bir Şii devletinin kurulması için yoğun çaba var. Bu nedenle Şiiler arasında “gelecekte kim söz sahibi olacak” kavgaları yaşanıyor. Uzun süredir hükûmet kurulamamasının temelinde Şiilerin İran’ın mı yoksa ABD’nin mi kontrolünde olacağının kavgası var. Sokaklarda İran aleyhine sloganlar atılıyor, ABD’ye ait bölgeler vuruluyor. Hatta ABD-İran arasındaki hesaplaşmanın adresi bile Irak... Kuzeye gelince Kerkük ve Musul petrollerinin Kürtlerin mi yoksa Sünni Arapların mı bölgesinde olacağının kavgası henüz sonuçlanmadı. Uzun süre de sonuçlanmayacak görünüyor.
 
Şimdilik eldeki bilgilere göre Suriye’nin kuzeyinin Irak’ın kuzeyi ile birleştirilerek enerji koridoruna hizmet edecek bir Kürt devleti kurma hayalinin sürdüğü; Irak ve Suriye’nin orta kesimlerinin Sünni devleti için rezerve edildiği, Irak’ın orta ve güney kesimlerinin Şiilere ayrıldığı, Esad’ın ise Akdeniz havzasında "Alevistan" diye tabelası hazırlanan bölgeye gönderilmek üzere çalışmaların sürdüğü anlaşılıyor. 2 devletten 4 devlet çıkarmak, petrol ve gaz bölgelerini paylaşmak için daha çok terör, işgal, iç savaş göreceğimizden hiç şüphe yok.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.