'Şairler genç ölür' demiştim bir yazımda; ne kadar da haklıymışım... "Bir Yusuf Masalı" isimli yeni şiir kitabının CD'ye okunması dolayısıyla düzenlenen sohbet toplantısında İsmet Özel'i dinlerken bunun ne kadar doğru bir tesbit olduğunu yeniden anladım. Özel, özetle dedi ki: "Bir şair için yaşanması gereken ömrü çoktan yaşadım. İki şiir kitabı yayımlamak istedim son dönemlerimde. Birincisi çıktı, işte elinizde; ikincisi için çalışıyorum. Belki birçok şiirin başlığı belli olacak ama bu başlıkların altına yazılması gereken şiirleri yazamayacağım. Yani sadece başlık olacak o sayfalarda..." Bu sözlerden elbette derin anlamlar çıkarmadım ve sadece ironik bir değerlendirme olduğunu düşünerek, gülüp geçtim. Ve sonra yeniden düşündüm: "Şairler, acaba neden erken ölmek isterler?" *** Kızacak ve "Takdir-i ilâhi" diyeceksiniz bana; haklısınız... Psikolog Prof.Dr. James C. Kauffman'ın yaptığı araştırma, siz ve ben böyle söylesem de, yukarıdaki sorunun çerçevelediği muhtevayı ortadan kaldıramayacak kadar açık ve net... Ünlü bilimadamına göre, şairler ortalama 62.2, yazarlar 67.9, tiyatro yazarları 63.4, romancılar ise 66 yıl yaşıyor... İsmet Özel, şairlerin yazı işiyle uğraşan diğer insanlardan farklı duruşları olduğunu zaten belirtiyor. Kauffman da öyle: "Şairler fazla düşünürler. Fazla düşünen insanlar depresyona daha yatkındır. Ayrıca zirveye erken yaşta çıkarlar. Yalnız çalışırlar. Duygusal ve subjektif bir alanda çalışmak çoğunlukla ruh sağlığında bir dengesizlikle de bağlantılıdır vs..." İstisnaî durumlar dışında bu tesbit kesinlikle doğrudur... *** Türk edebiyatının güçlü şairleri Cahit Zarifoğlu'nun 47, Cahit Sıtkı Tarancı'nın 46, Hüseyin Alacatlı'nın 34, Nazir Akalın'ın 37, Cahit Yeşilyurt'un 52, Nilgün Marmara'nın 29 yaşında; Anne Sexton, Dylon Thomas, Puşkin veya Rilke'nin de ortalama aynı yaşlarda vefat etmeleri başka nasıl açıklanabilir ki! *** Yeniden bu soruyu düşünürken; yani şair kaderi üzerinde zihin yoklaması yaparken, hamasî Türk şiirinin önemli isimlerinden Vasfi Mahir Kocatürk'ün "Şairin ölümü" adlı şiiri geldi aklıma ve birden dağıldım. Aslında hepimizi anlatan bu şiiri, sizinle paylaşmak istedim: Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum; Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum. Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum Benim öyle verecek kalbim son nefesini... Titreyen dallarını açıp göklere kadar, Hıçkıracak ney gibi sülün boylu kavaklar, Talihimin göğsümde hapsettiği canavar Derin çıtırtılarla kıracak mahpesini... Ardımda binbir gönül, ıstırabımdan derin, Matemini tutacak bir mukaddes kederin; Ölümün gösterecek dünyaya ölümlerin Hem en şereflisini, hem de en mukaddesini... Gözlerim çektiğimi ifşa etmese bile Kalbimden ayrılınca ruhum gelecek dile: Yüzbin yıllık kâinat hummalı bir vecd ile Dinleyecek ilk defa ıstırabın sesini... Her gün bir parça daha fazla yalçınlaşarak Bir uçurum olunca bana sevdiğim kucak, Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak, Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini...