Kitap nasıl yazılır?

A -
A +

Kitap nasıl yazılır?" sorusu bugünlerde daha sık sorulmaya başlandı. Özellikle popüler edebiyat piyasasının şişirdiği kitapların yazarları, kazandıkları paralarla lüks semtlerde oturmaya, pahalı arabalara binmeye; televizyon ekranlarında arz-ı endam etmeye başladıktan sonra, işsiz-güçsüz bir yığın genç insan, "Hiçbir işim yok, bari oturup şöyle cinsellik dozu yüksek, komplosu yoğun bir kitap yazayım" demeye başladı... Bana gelen sorular arasında da en çok "Kitap nasıl yazılır?" ve "Şu dosyama bir bakar mısınız?" var. *** Yıllarca kitabı ve kitabî yaşayışı 'tercih' etmiş birisi olarak, bu iki soruya verilecek cevabın karşımdaki insanı üzmemek adına biraz dikkatle seçilmesi gerektiğini biliyorum; çünkü bizim ustalarımız, kendilerine bu türden sorular yönelttiğimizde neredeyse kapılarından kovuyorlardı... Kitap yazmanın güç bir sanat olduğunu ünlü dilbilimci ve tarihçi Necip Asım Yazıksız'ın (1861, Kilis- 1935, İstanbul) "Kitap" isimli eserinden okuduğumda, yemem gereken bir fırın ekmek olduğunu gördüm, ancak pes etmedim. Üstadın "Kitaplar ne yolda yazılır?" başlıklı bölümde verdiği örnekler ve yaptığı iktibaslar, 'kitap yazımı' konusundaki derin korkularımı daha da derinleştirirken, kitaba dair bakışımı da disipline etti, diyebilirim. "İnsan iyi bildiği ve dilinde lüzumunu gördüğü kitabı yazmaktan çekinmemelidir. Bir şeyi gereğince öğrenmeden veyahut öğrendiği halde tasdik etmeden kitap yazmaya kalkmamalıdır" diyen Yazıksız, İslam tarihinde tamamen hayır ve sevap için kitap yazıldığını ve dolayısıyla bizim kitabî geleneğimizde kitapla paranın yan yana durmadığını belirtir. *** Herhalde, "Kitap nasıl yazılır?" sorusu yerine ilk önce "Kitap neden yazılır?" sorusuna cevap aramalıyız. Günümüzün bilgi çöplüğüne dönmüş yayınevi vitrinlerindeki bir yığın abur-cubur 'eser' (?), gerçekten kitap mıdır, ona bakmak lazım. Henüz yaşarken kitaplarını yayımlanmaktan imtina etmiş ve çekinmiş nice yazar ve şairin hal ve tavırlarını düşündüğümüzde herhalde ortalıkta kitap diye gezen mevkûtelerin lüzumunu yeniden tartışmamız gerekir. Hayatından çekip çıkardığı kitaba insanları 'mecbur' kılan bir sosyal baskının da iyi tahlil edilmesinin lüzumu ortada iken, hemen yukarıda sorduğum iki soruya cevap vermenin gereksiz olduğunu düşünüyorum. *** Necip Asım Yazıksız, eserini geçen yüzyılın başlarında kaleme almış; yani, kitap ve derginin ortalıkta uçuştuğu günleri yaşamamıştı ancak tespitleri ile bugünün de fotoğrafını çekiyor. Eskiden yalnızca sevap için yazılan kitapların matbaa çıktıktan sonra telife döndüğünü belirten üstad, bakın daha o yıllardan bugüne nasıl dikkat çekici bir yorum gönderiyor: "Zamanımız yazarları halkın istifadesinden ziyade zevkine yarar eserler yazmaya başladı; bu sebeple roman ve süreli yayınlar çoğaldı. Gerçi romanlardan istifadeye değer ve ibret alınacak olanları bulunuyorsa da, bu hizmeti tarih daha mükemmel yapabilir. Süreli yayınlar veya lûgat tarzında yazılan eserler ise, bir konu hakkında mükemmel bilgi veremez. Uzmanlık için ihtisas erbabının yazdığı ciltlere müracaat gerekir. Halbuki öyle ciddi eserlere rağbet eden az! Basmacılar basımından istiğna eder. Müellifler de yazdıkları şeyi bastırmak zorunda bulunur; çünkü bugün en ciddi eseri istinsah edecek ve ettirecek kimse azdır. Maarifte ilerlememizi arzu edenler, ciddi kitaplara rağbet etmelidir ki, istenilen şey hasıl olsun..." *** "Kitap nasıl yazılır?" sorusunu sormadan önce, herhalde oturup bütün bu değerlendirmeleri yeniden ve ciddi anlamda düşünmek gerekir. Eğer bu düşünme süreci sizi gerçek bir 'yetkinlik' okyanusuna çıkarırsa benim söyleyecek hiçbir sözüm olmaz, ancak, sadece şunu dileyebilirim; 'kitap piyasası'nın tuzaklarına çok fazla yakalanmadan yürüyüşünüzü sürdürün!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.