Sağcı sanatçı olur mu?

A -
A +

Hendrik Willem van Loon (1882-1944), "Cehalete cepheden saldırmak, püskürtülmeye mahkumdur. Çünkü toplumlar sahip oldukları en kıymetli şeyi, yani cehaleti savunmaya daima hazırdırlar" der. El-hak, doğru söyler... *** Son kitabıyla en çok satanlar listesini 'alt-üst' (?) eden Turgut Özakman'ın "sağcı sanatçı olur mu, ben hiç duymadım" sözü sadece Ahmet Kekeç ve Engin Ardıç'tan 'yankı' buldu. Suçlanan 'sağ sanatçı'lar da dahil olmak üzere herkes, her zaman olduğu gibi kulaklarının üzerine yatıp, 'kısa zamanda şu işi bitirip ne kadar götürürüzün' hesabını yapmakla meşgul olduğundan Özakman'ın ifşaatını duymazdan geldi. Kendi payıma ben rahatsız oldum. Öyle ki, bunca yazarı, şairi, ressamı, bilim adamını vs. çıkaran toplumu, 'sağcı-solcu sanatçı' şablonuna -yeniden- oturtan zihniyetin bittiğini düşünmenin verdiği rehavetin beni ne kadar 'nötralize' ettiğini anlayıp bir kere daha sarsıldım. Meğer ki, bitmemiş... Yani bu kompleks, içten içe kanayan bir yara olarak birtakım zevatın zihninin bir köşesinde sadece küllenmiş... *** Meseleye hem Kekeç'in baktığı açıdan, hem de Ardıç'ın ironik/ alaycı penceresinden yaklaştığımda, Ardıç'ın tespitlerinin hemen hepsinin altına imza atabileceğimi gördüm. "Örneğin Nazi Partisi'ne 'yakınlığıyla' bilinen ve ustası Wilhelm Furtwaengler'in kendisiyle 'küçük K' diye alay ettiği Herbert von Karajan, büyük bir orkestra şefi değildi, kendisi Berlin'de dönercilik yapardı" diyerek başladığı tatlı/sert yazısını Özakman'ı ti'ye alarak ve dahi 'anlayan anlar' kabilinden devam ettiren Ardıç'ın satırlarını buraya aynen alıyorum ve ortalıkta yazar, çizer, aydın olarak dolaşan herkesin şapkalarını bir kere önlerine alıp 'ben nerde yanlış yaptım?' sorusunu kendilerine defalarca sormalarını diliyorum... *** Ama Sayın Özakman herhalde "sanatçı" derken "yazar" demek istemiştir. Haklıdır. Dostoyevski, roman yazarı değildi, Saint-Petersburg'da apartman kapıcısıydı. Balzac da Paris'te kahve garsonu. Louis-Ferdinand Celine deseniz, zaten "pratisyen" doktor. Henry de Montherlant, Saint-Germain takımında solaçık oyuncusu. François Mauriac tramvay biletçisi, Georges Bernanos hamal. Leon Daudet, Charles Maurras, Paul Bourget gibi adamlar o zamanın meşhur sirk palyaçoları... Goncourt "biraderler", Jules ve Edmond, adları üstlerinde, birader. *** Ama belki örnekleri Fransa'dan vermek yanlış. Almanya'ya bakalım. Ernst Jünger'in doğru dürüst okuma yazması yoktu, Siemens fabrikasında "akort" çalışıyordu. Avusturya'ya gelirsek de, Heimito von Doderer, Viyana belediyesinde çöpçülük yapıyordu. İtalya'da da Gabriele d'Annunzio roman ve şiir yazmaz, Napoli sokaklarında kapkaççılık ederdi. Hele Knut Hamsun, Oslo'da otopark kâhyası. Amerika'ya gidersek Ezra Pound basket pivotu... Gene Rusya'ya dönersek, Soljenitsin votka yapımcısı. Ama belki de Sayın Özakman kefereyi değil, Türk şair ve yazarlarını kastediyor. Evet, Yahya Kemal kıpkızıl bir komünistti. Mehmet Akif de Haliç'te kayıkçı. Necip Fazıl, Cağaloğlu'nda köfteci. İsmet Özel oto sanayi sitesinde tamircidir, Sezai Karakoç da hamam tellağı. Nihal Atsız kokoreç satardı. Sevinç Çokum evlere temizliğe gider. Cengiz Dağcı da Kumkapı'da sandal kiralardı. Tarık Buğra'nın ne iş yaptığını bulamadım, çakmaklara gaz doldurduğunu söyleyenler de var, evlere tüpgaz getirip götürdüğünü de. *** Turgut Özakman haklı... Sağcı sanatçı olmaz... Turgut Özakman mı? Hani şu "Duvarların Ötesi" adlı oyunu, Humphrey Bogart ile Fredric March'ın oynadıkları, William Wyler'in "The Desperate Hours" (Ümitsiz Saatler) filminden gereğinden fazla etkilenmiş yazarımız değil mi o yahu? ... (Engin Ardıç/ Akşam/ 03.09.2005)

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.