Yeni düşünce tarzlarının ortaya çıktığı günümüzde, "yanlış"lar artık eskisi kadar affedilmiyor. Oysa, yanlış yapmak, bazen, en doğruyu bulmaktan daha önemli değil midir? Yanlış yapmadan ortaya çıkan ve kullanılan her doğru, acaba "mutlak doğru"nun tâ kendisi midir? Bütün yanlışların ve doğruların aslında tek bir sonucu olmalı; o da "mutlak doğru"yu bulabilmek. Başarı için Makyavel'in emirlerine kulak veren ve onun dışında hiç kimseyi dinlemeyen bir insanın düştüğü yanlış, eğer ders almazsa sonraki hayatının felaketidir. Kendi doğruları ile hareket eden, bu doğrularına "kutsal bir güç" gözüyle bakan fakat kendi doğrularını buluncaya kadar yaptığı yanlışları görmezden gelenlerin gözleri kapalıdır veya tamamen kördür. Bu tür insanlara göre başkalarının yanlış yapmaya hakkı yoktur. *** "Başarıyı hedef alın; mükemmel olmayı değil. Yanlış yapma hakkınızdan vazgeçmeyin; vazgeçerseniz yeni şeyler öğrenme ve gelişme imkanınızı kaybedersiniz. Unutmayın; mükemmelliyetçiliğin arkasında korku yatar. İnsan olduğunuzu hatırlayarak korkularınızı göğüsleyin. Daha mutlu ve daha etkili bir insan olursunuz" diyen David M. Burns, başarılı olabilmek için kendi doğrularından başka hiçbir şeye değer vermeyenler için aslında gizli özne olarak "hoşgörü"yü işaretliyor. Bizim kadîm geleneğimizde de hoşgörü, aslı bozmadan, salt doğruyu bulabilmek adına yapılan deneyler/yanlışlar için mübahtır. Hz. Osman (r.a.), "Hoşlanılmayan halleri görmezden gelip, müsamahakâr davranırsan, hürmet ve saygı görürsün" der. Yani bu, "çevrendeki insanlar yanlış düşünüyor olabilir veya senin formülünle ortaya konan çözümü tasvip etmeyebilir; böyle olsa dahi, onun fikirlerine de değer ver; çünkü, eğer böyle yaparsan karşındaki insanın nazarında saygınlığın daha da artar" mealindedir. *** Farklılıkları yönetmek, almacımızı farklı düşüncelere açmak ve tahammül göstermek çok zor bir sanat. Bunu başarabilenler bugünden yarını kurmayı da becerebilirler. "Ben yaptım, oldu", "ben böyle istiyorum" dedikçe, giderek küçüldüğünün ve bir süre sonra da yok olacağının farkına varmayan bir insanın geleceği de felakettir. "Ya gülden ayrı yaşamalı, yahut dikenin acılarını hoş görmelisin" diyen Sâdî Şirâzî; "Yaradılanı hoş gör, Yaradan'dan ötürü" diyen Yunus Emre; "Kolun, kanadın yansa bile, hoş gör de herkesten öne geç" diyen Feridûddin-î Attar; "Başkalarının faziletlerine karşı lütufkâr; hatalarına karşı da biraz kör olunuz" diyen Prior, aslında hep aynı şeyi işaret ediyorlar. *** Yanlışlığın niçin varolduğunu sorunlara karşı, "neden olmasın?" diyerek karşı çıkabilme erdemine ulaşmak zorundayız. Ama yanlışı gelenek haline getirmeden, mutlak doğrunun hizmetine sunarak düşünmeliyiz. Çünkü, bazen bize göre yanlış olan bir şey insanlık hayatının kurtuluşu için en geçerli ve en gerekli reçete olabilir. Ve ancak, yanlışlara saygı duyarak gerçekleri ortaya çıkarabiliriz...