Almanya’da “Prens” darbesi

Sesli Dinle
A -
A +

Alman coğrafyası yüzyıllar boyunca dinî, siyasi ve ekonomik olarak bölünmüştü. Bilahare Prusya Krallığı adını alacak Brandenburg Büyük Dükalığı ile Habsburg Avusturya’sının lideri olduğu Kutsal Roma Germen İmparatorluğu arasında meşhur Alman İkiliği (düalizmi) modern çağlarda ortaya çıkmıştı. 30 yıl savaşlarının yaşandığı 17. Yüzyılda bugün Almanya dediğimiz coğrafyada 300’den fazla hükümdarlık vardı. Bunların yöneticilerinin kimileri kral, kimileri dük, kimileri prens unvanını taşıyordu. Bazıları Papalığın hiyerarşik üstünlüğünü kabul ederken, bazıları “laik” bir tutum içindeydiler. Almanya coğrafyasına seyahat edenler onlarca ayrı devletin sınırlarından geçmek zorunda kalıyordu. Bu durum ticareti de zorlaştırıyordu. Bizim daha çok Grimm Kardeşlerin Masalları olarak bildiğimiz Alman çocuk hikâyelerinde, “her köşe başından bir prens çıkmasının” sebebi budur.

 

Alman tarihçiler bu siyasi “ufalanmışlığı”, ancak müstehzi bir ifadeyle okuduğunuzda gerçek manasını idrak edebileceğimiz kleinstaaterei kelimesiyle niteliyorlar. Kelimeyi “küçük devletlilik” şeklinde Türkçeleştirmek mümkün. Almanlar ufalanmışlıktan kurtulmayı iki kişiye borçlular. Biri Napoleon. “Dünya iki imparatora fazla gelir” diyen İmparator Korsikalı Bonaparte, 1806’da Kutsal Roma İmparatorluğu’nu feshederek, yüzlerce Alman hükümdarlığının sayısını iki düzineye kadar indirdi. Ren Konfederasyonu içinde örgütlenen bu devletçikleri 1871’de Almanya İmparatorluğu çatısı altında bir araya getiren kurucu lider ise Otto von Bismarck oldu. Bismarck, savaşta galip gelmesine rağmen Avusturya’yı Alman İmparatorluğuna dâhil etmemeyi, bu devlet ile ittifak içinde kalmayı tercih etti. Bu iki imparatorluk, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan antlaşmalarla ortadan kaldırıldı. Almanya ile Avusturya tarihte ilk ve son kez Hitler tarafından 1936’da birleştirildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Avusturya işgale uğradı. İki devletin birleşmesi sonlandırıldı. Almanya ikiye bölündü. Avusturya ise “daimî tarafsız” statüye sokuldu. Savaşın galipleri bu düzenlemeleri yaparken, her iki tarafın da üniter devlet yapısı kurmasını engelledi. Soğuk Savaş bittikten sonra da federal düzen devam etti. Bugün Almanya’da 16, Avusturya da ise 9 eyalet bulunuyor.

 

Bu uzun girişin sebebi, çarşamba günü Alman polisinin eş zamanlı olarak çok sayıda adrese baskın yapmasıyla çökertilen Reich’ın Vatandaşları (Reichsbürger) adlı örgütün Almanya’da “başarılı bir darbe” yapmasının zaten mümkün olmadığını söylemek içindi. Örgütün ismindeki “Reich” kelimesi 1871’de kurulan Alman İmparatorluğunu veya Hitler Almanya’sını işaret ediyor. Almancada “diyar”, “yöre”, “alan”, “memleket” anlamlarına geliyor. Avusturya Devleti’nin Almanca isminin de Östterreich (Doğu Diyarı) olduğunu unutmayalım. Reichsbürger Hareketi adıyla da bilinen örgütün kökleri 1985’e kadar geriye gidiyor. “Neo-nazilerden bile daha ırkçı” olmakla tanınan örgüt, Hitler dönemi Almanya’sını, yani bugünkü Almanya ve Avusturya’yı kapsayan alanı, Alman Diyarı olarak tanımlıyor. Taraftarlarının 25.000 kişi kadar olduğu tahmin edilen örgütün içinde çok farklı aşırı sağ gruplar yer alıyor. Bu gruplardan tümü Almanya’nın federal statüsünün yok edilmesini istiyor. Grupların bir bölümü ise, federal düzenin yerine meşruti monarşi getirmeyi planlıyor.

 

Tabii monarşi tesis edilecekse, evvela bir hükümdar adayı bulmak gerekiyor ki, 850 yıllık bir mazisi olan Doğu Thuringia bölgesinde meskûn Reuss sülalesine mensup 71 yaşındaki Prens XIII. Heinrich burada devreye giriyor. Reuss kelimesi Almancada “yeniden kullanılan” anlamını taşıyor. Darbe teşebbüsü ortaya çıkarıldıktan sonra basına açıklama yapan aile fertleri, kendilerinin demokrasiye ve Alman devletine sıkı sıkıya bağlı olduklarını söylüyorlar. Terörist olarak görülmekten üzüntü duyduklarını belirtiyorlar. Prens’in Rus asıllı “kız arkadaşı” da Alman polisi tarafından ele geçirilen kişiler arasında yer alıyor. Darbecilerin Rusya ile şu ana kadar ortaya çıkan tek bağlantısı Vitalia isimli bu şahıs.

 

XIII. Heinrich’in liderliğinde darbe planlayanlardan şimdiye kadar 50 kadarı polis tarafından gözaltına alınmış ve 25’i tutuklanmış durumda. Aralarında ırkçı Almanya için Alternatif Partisinden siyasetçiler, iş adamları, polisler ve askerlerin de bulunduğu bu kişileri Almanya Federal Başsavcısı “terörist” olarak nitelendiriyor. Ele geçirilenler arasında evvelce aşı karşıtı eylemlere katılmış ve ABD ırkçı gruplarıyla etkileşim içinde olanlar da var. Darbecilerin amacının, karışıklık ve iç savaş çıkararak hükûmeti devirmek ve anayasal düzeni değiştirerek monarşi kurmak olduğu söyleniyor.

 

Darbe girişiminin ortaya çıkarılması demokrasi açısından sevindirici. Berlin’e en samimi “geçmiş olsun” dileklerimi iletiyorum. Almanya’nın kendi darbecilerine takındığı tavrın bir benzerini, sokaklarında ellerini kollarını sallayarak dolaşan 15 Temmuz darbecileri için de takınmasını dilerim.

 

Diğer yandan, yazının girişinde anlattığım tarihsel süreçte bölünmüşlükle malul bir ülkenin 83 milyonluk halkının, iktisadi ve psikolojik faktörlerin desteğinden uzak bir darbe teşebbüsü neticesinde, Grimm Kardeşler masallarından fırlamış “Yeniden Kullanılan” bir Prens’i, tüm Almanya Reich’ının Kayzeri olarak benimseyebileceğini düşünmek abesle iştigal olur. O hâlde bu darbe teşebbüsünü asıl tezgâhlayanların başka amaçları olduğu düşünülmelidir.  Hitler’in darbeyle değil, seçimle iktidara geldiği gerçeğini hatırlamanın ve Alman faşistlerinin bu darbe girişimini nasıl karşıladıklarını izlemenin zamanıdır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.