İran "isyan" dalgasında çifte standart uyguluyor

A -
A +

GÜL TAHRAN'DAYKEN... 2009'da seçimlerde hile yapıldığı iddiasıyla binlerce kişinin sokaklara döküldüğü eylemlerden sonra İran'da en geniş katılımlı gösteriler, tam da Cumhurbaşkanı Gül Tahran'dayken gerçekleşti. KENDİ REJİMİ ELEŞTİRİLİNCE... Mısır, Bahreyn, Tunus, Libya ve Yemen'deki olaylara açıkça destek veren İran, iş kendi iktidarlarının eleştirilmesine gelince, derhal, "İran'ın iç işlerine kimsenin karışamayacağı" cümlesine sığınıyor. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün 13-16 Şubat tarihlerinde yaptığı resmî ziyaret kapsamında bulunduğumuz İran'da, Kuzey Afrika ve Güney Batı Asya ülkelerinde yaşanmakta olan halk hareketlerinin yansımalarını gözlemleme imkânımız oldu. 12 Haziran 2009'da yapılan İran Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra, oy verme ve sayma işleminde usulsüzlük ve hile yapıldığını iddia eden binlerce kişi ülkenin önde gelen kentlerinde gösteriler yapmıştı. O olaylardan sonra en geniş katılımlı gösteriler, tam da Sayın Gül Tahran'dayken gerçekleşti. ÇOK SERT MÜDAHALE Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan fakat kazanamayan reformist kanattan Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Karrubi'nin taraftarları, Mısır'daki yönetim değişikliğine destek vermek adına meydanlarda toplandılar. Kısa süre içinde gösteriler, Mısır bağlantılı olmaktan çıktı ve Mahmud Ahmedinecad yönetimine karşı bir havaya büründü. Daha önceki nümayişlerden tecrübe kazanan İran yönetimi, derhal çok sert biçimde göstericilere müdahale etti. Neredeyse gösterici sayısı kadar polis meydanları çevirdi. Sivil giyimli, elleri sopalı ve motosikletli Devrim Muhafızları kalabalığı dağıtmaya çalıştılar. Basın mensuplarının görüntü almasına izin verilmedi. Kalabalık arasından bazı kişilerin olanları cep telefonlarıyla görüntüleyip, sosyal paylaşım sitelerine aktarmasının ve bu görüntülerin de uluslararası televizyon kanallarında yayınlanmasının ardından, cep telefonu ve internet hatları kesildi. Meydanlardaki kalabalıklar tamamen dağıtılana kadar, tavizsiz bir iletişim kesintisi uygulandı. İran yönetimi tam bir çelişki yaşıyor. Bir yandan, Mısır'da Mübarek'in ve Körfez bölgesinde, kendi jargonlarına göre "Amerika'nın işbirlikçisi kukla yöneticilerin" devrilmesini destekliyor. Ama diğer yandan, İran'daki baskıcı uygulamaları protesto eden, muhalefetin susturulmasına karşı çıkan en ufak bir demokrasi çağrısını en sert biçimde bastırıyor. Bu çerçevede, Tahran olaylarının ardından İran Milli Meclisi'nde okunan, rejime destek bildirisinde, söz konusu gösterilerin ABD ve "Siyonist Yönetim" (İsrail) tarafından kışkırtıldığının iddia edilmesi, Mübarek'in televizyondan halka seslenirken, olayların ardında dış mihrakların bulunduğunu söylemesine ne kadar da benziyor. Mısır, Bahreyn, Tunus, Libya ve Yemen'de yaşananlarla ilgili gayet net ve müdahaleci bir tavır takınan İran yöneticileri, iş kendi iktidarlarının uygulamalarının eleştirilmesine gelince, derhal, "İran'ın iç işlerine kimsenin karışamayacağı" cümlesine sığınıyorlar. REJİMİ KORUMA TELAŞI Mevcut İran yönetiminin, bölgemizde meydana gelen olaylardan beklentisi, bu ülkelerde demokratik yönetimlerin kurulması değil. Bir İranlı düşünce kuruluşu mensubunun bize aktardığına göre İran yönetiminin demokrasiden anladığı, "Hobbes'un düşüncelerinden beslenen, Hristiyanlık hamuruyla yoğrulmuş, liberalizm tarafından zehirlenmiş" bir yönetim tarzı değil. "Bölge ülkelerinde demokrasi olacaksa, bu İran tipi İslam demokrasisi olmalı" diyor aynı kişi. Yani İran aslında kendi rejimini korumaya odaklanmış durumda. Bunu yaparken de, bir yandan içeride muhalefeti sindirmeye devam ediyor, dışarıda ise kendi çevresinde, "İran tipi demokrasi" algılamasına sahip yönetimlerin kurulmasını istiyor. Demokrasinin "mütemmim cüzü" vasfına sahip, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü, örgütlenme hakkı, muhalefetin siyasi hayat hakkı vb. kavramlar İran'da çok farklı tanımlanıyor. EKONOMİK DARBOĞAZ Diğer yandan, İran ülkedeki "yabancı müdahalesini" denetim altına almak adına ekonomisini de tamamen dışa kapalı bir biçimde sürdürüyor. Yüksek gümrük duvarları, ithal ikameci ekonomi politikaları, rejim taraftarlarına ayrıcalık sağlayan müdahaleci bürokratik uygulamalar İran'ı "kendi kendine yeter" bir ülke haline getirmek maksadıyla da olsa, bu amacın tam tersine hizmet ediyor. İran yönetimi ekonominin içinde bulunduğu durumu, Batı'nın uyguladığı ambargolara bağlasa da, aslında Tahran kendi kendisine ambargo uyguluyor. Petrol zengini İran'ın, bu ham maddeyi benzine çevirecek yeterli sayıda rafinerisi yok. Bir zamanlar dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden olan, İpek Yolu üzerindeki İsfahan ve Tebriz gibi İran kentlerinde kredi kartıyla alışveriş yapmak neredeyse imkânsız. Son iki ay içinde pek çok ürünün fiyatının neredeyse dörde katlanması, halktaki memnuniyetsizliği artırıyor. Bankacılık sistemi ise iflas etmiş durumda. Yurt dışına para transferi yapmak çok zor. Türkiye'dekiler de dâhil olmak üzere, yabancı ülkelerdeki bankalarda İran'la ticaret yapmak için akreditif açtırmak iş adamları için kâbusa dönüşmüş. REFORMLAR GECİKİRSE... İran yönetiminin siyasi, sosyal ve ekonomik alanda takip ettiği politikalar sürdürülebilir değil. İran toplumu o kadar gerilmiş ve kutuplaşmış durumda ki, mevcut yönetimin siyasi ve ekonomik alanlarda bazı reform adımlarını derhal atmaya başlamaması halinde, geçen hafta yaşanan olayların çok daha kapsamlı biçimde ileride yaşanmaması için hiçbir sebep yok. GÖSTERİLERİN YAYILMASINA İZİN VERMEDİLER... Mısır'daki yönetim değişikliğine destek vermek adına Tahran'da düzenlenen gösteriler, kısa sürede Mısır bağlantılı olmaktan çıktı ve Ahmedinecat yönetimine karşı bir havaya bürününce, daha önceki nümayişlerden tecrübe kazanan İran yönetimi, derhal çok sert biçimde göstericilere müdahale etti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.