Başarının formülü

A -
A +

Bazı işlerde başarılı olmak için gerekli şartlar sıralanabilir. Ama yeterli şartların ne olduğunu önceden kestirmek kolay değildir. Ancak piyasaya çıkıp tutunduktan sonra tahmin yürütülebilir." Bu sözler, her yazısını keyifle okuduğum Sevgili Ahmet Sağırlı'nın "Gel şuraya bak abi" başlıklı yazısından. (31.12.2003) Sözünü şöyle bağlamış: "Başardıktan sonra biraz da gerinerek anlatacak hikayeleriniz olur. Dinleyen de bulunur. Başaramazsanız, nerede yanlış yaptığınızı anlatacak adam bile bulamazsınız." Lokantalar ve diziler gibi iki pratik örnek üzerinden başarının kontrolü zor bir sonuç olduğunu imâ ediyordu. Sevgili Sağırlı'nın izniyle, burada başarının formüle edilebileceğini, tekrarlanabileceğini ve başarıda şansın payının yüksek olmadığını açıklamaya çalışacağım. Lokanta işi de dahil, başarının "gerekli" ve "yeterli" şartları kadar bir de "püf noktası" var. Gerekli şartlardan "cazibe", "iyi yapmak", "kalite", "fiyat", "temizlik", "lezzet", "çok iyi esnaf" gibi kavramların tarifi, anlatılması ve ölçülmesi kolay değil. Bunlar işi, tek başlarına değil, ancak hepsi bir araya geldiğinde ortaya çıkan ahenk itibariyle, bir bütün olarak etkiliyor. Anlamlar kişiden kişiye değişiyor. En cazip kim? Kalite ne? Hele "iyi" gibi bir sıfatın bir ölçüsü bile yok. Kötü ne? Az iyi, çok iyiden ne kadar farklı? Herkesin ağız tadı aynı mı? Hangi "lezzet" "iyi"? Başarının gerekli şartları olarak sayılan bu hususların, aynı kişide bile, zaman itibariyle, çevre unsurlarına ve o anda duyulan hislere bağlı olarak değişebildiğini, şahsımızda yaşamıyor muyuz? Kalite, fiyat, hizmet, temizlik, lezzet gibi gerekliliğini "farzettiğimiz" hususların sadece adını anmakla gerçekte ne istendiğini tam ifade etmiş olmuyoruz. Tarif eksik kalıyor. Ayrıntılar gözden kaçabiliyor. İş temizlik ise, etrafın mı, çalışanların mı, kapkacağın mı, mutfağın mı, masaların mı, yoksa otoparktaki bekçinin başındaki şapkanın temizliği mi? Şeffaf mutfak uygulamalarında bile işin fizyolojisini tarif edemiyoruz. "Püf noktası"nı lokantaya gelmesi beklenen, gelen ve gelmeyen insanların zihinlerinde aramak lazım. Her yerin, her lokantanın, her kanalın ve her dizinin müşterileri de, zihinleri de farklı olabiliyor. Araştırmak lazım. Gerekli şartları yeterli biçimde ortaya koyamazsak, mide bulandıran başka sinekleri göremez ve başarıyı tesadüfe bağlı sanırız. Pazarlama işindeki herkesin yüreklerine yerleştirmesi gereken bir söz var: "Her müşteri özeldir." Genişletelim: Her iş özeldir. Her başarı özeldir. Her bir müşterinin (seyirci/okuyucu) tek tek "kendisini çok özel ve çok değerli bir insan olarak hissetmesini sağlamak" için yapılacak şeylerden herhangi biri, işin "püf noktası" olabilir. İşin psikolojisi önemli. Ancak, psikoloji de yeterli değil. Ortak gündemi, duyguları, düşünceleri, konuşmaları, ümitleri ve hüzünleriyle içinde bulunduğumuz toplum da dikkate alınmalı, bunlar da etkilenmeli. Bu da işin sosyolojisi. Bendeniz, Sağırlı da dahil, yazarlarımıza hayranım, ama sebebini ifade edemiyorum. Nelerin gerekli, nelerin yeterli olduğunu bir parça biliyoruz. Ama her birinin "püf noktasını" çözemedim. Sebebini tam bilemesek de, kimse kimseyi tesadüfen beğenmiyor. Başarının, keşfedilmeyi bekleyen bir formülü olmalı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.