Anafartalar çarşısı geçen haftaya damgasını vurdu. Bir bombayla, sadece Anafartalar değil, "çarşı da karıştı". Ne gibi gelişmeler olacak beraber göreceğiz. Esnaf yaralarını hızla sardı ve çarşı Cumartesi günü Ankara halkının büyük katılımıyla yeniden faaliyete başladı. Çarşı kültürü çok eskilere dayanıyor. Osmanlı İmparatorluğunun her köşesinde büyük camilerin çoğunun çevresinde, medrese, imaret gibi yapılarla birlikte muntazam çarşılar da inşa edilirdi. Cami külliyelerine dâhil olan ve 'arasta' diye adlandırılan bu çarşıların bir kısmı Osmanlı'nın son dönemlerinde, önemli bir kısmı da Cumhuriyet sonrası altyapı çalışmaları sırasında yıkılıp gitti. İstanbul'daki bu çarşılardan, Mısır Çarşısı, Sultan Ahmet'deki Arasta, Sahaflar Çarşısı ve tarihî çarşıların en ünlüsü, Kapalıçarşı eski özelliğini de bir ölçüde koruyarak günümüze kadar gelebildiler. Çarşı-pazar kültürü Anadolu'da hâlâ yaşıyorsa da, ciddî bir tehdit altında bulunuyor. Esnafın işi giderek zorlaşıyor, çarşılar yok oluyor. Belli bir meslek erbabı olarak esnaf hem üretir, hem satardı. Demirci, kuyumcu, çantacı, nalbur, yoğurtçu vb. gibi. Çarşı ise belli bir esnafın bir arada bulunduğu yerlerdi. Hırdavatçılar, manifaturacılar, elektronikçiler, toptancılar çarşısı gibi. Alışverişlerin çarşı esnafından büyük sermayeli büyük oyuncuların "alışveriş merkezleri"ne kayması esnafın işini zora sokuyor. "Kahraman bakkal süpermarketlere karşı" sahneleri yaşanıyor. Bu mücadelede başarı için esnafın, çok eskiden olduğu gibi, güçlü bir birlik ve beraberlik içinde davranması gerekiyor. İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odası, esnafının derdine hiç değilse merhem olmak için, bu yıl ikinci defa "Alışveriş Festivali" düzenlemiş. Alışveriş merkezlerine kaptırdıkları tüketiciyi yeniden geleneksel çarşılara çekmeyi hedeflemişler. Meşhur Kemeraltı Çarşısı odaklı festival 21 Mayısta başlamış, 40 gün sürecekmiş. İşleri kolay değil, daha etkili çözümler de bulmak zorundalar. Alışveriş bir kültür işi. Bizde tüketicinin alışveriş merkezi kültürü de bir tuhaf. Alışveriş merkezleri dünyada, ihtiyaç için hemen girilip çıkılan yerler iken, Türkiye'de, tüketiciler, alışveriş merkezlerini görüş ve gösteriş yerleri gibi kullanıyor. Alışverişe değil, sanki gezmeye gidiyorlar. Hafta sonları "mâaile" (ailecek) gidiyor, orada çokça vakit geçiriyor, gününü gün ediyorlar. Memleketin Denizli'deki tarihî Kaleiçi Çarşısının, bir alışveriş merkezi halinde faaliyet göstermesi için çalışmalar yapıldığını duyduğumda çok sevinmiştim. Eski hatıralarımın canlanması yanında, orayı üstü kapatılmış bir büyük alışveriş merkezi olarak hayal edince epeyce heyecanlandım. Niye olmasın ki? Yeter ki, iş bilenlerin eline düşsün. İşler kendiliğinden olmuyor. Kapalıçarşı'nın, tarihî-modern bir alışveriş merkezi olarak pazar günleri de açık kalması için nice uğraşmak, "hayır" diyenleri garantilerle iknâ etmek gerekmişti. Esnafımız, Meclisten bir türlü geçemeyen perakendecilik yasasından çok şey beklememeli. Değişen şartlara nasıl uyum gösterebileceğini düşünmeli. Esnafın değişen şartlara uyum göstermesi için "tek kişilik ordu" "tek çalgıcılı orkestra", "tek oyunculu futbol", olmayacağını; "tek tabancalık" ve "az olsun, benim olsun" devrinin kapandığını, rekabetin ancak işbirliğiyle mümkün olduğunu artık görmeleri gerekiyor. Dünya çok oyuncululuğa, çok taraflılığa yöneldi. Bağımsızlığın yerini bağımlılık, sınırsız özgürlüklerin yerini tariflenmiş özgürlükler alıyor. Kabiliyet ve uzmanlığını bir takımda değerlendirebilenler kazanıyor. Yalnızlar kaybediyor. > (Pazarola, pazartesi günleri yayınlanır.)