Kimliksiz ülkenin markası

A -
A +

Bugünlerde düzenlenen konferanslarla marka konusu bir kere daha gündem olacak. Dış pazarlara açılmayı bir şekilde başarmış iş adamlarımızın dilinden "dünya markası olacağız" iddialarını yıllardır duyarız. Geçen yaz ihracatımızın lokomotiflerinden Türk tekstil sektöründe TİM, İTKİB, İHKİB, TGSD gibi organların işbirliğiyle İstanbul Moda Fuarı yapıldı. İTKİB'in aylık yayın organı Hedef dergisi, bu vesileyle özel bir sayı yayınlamıştı. Dergideki yazılardan, Central St. Martin School Moda Direktörü Jeoff Crook'la yapılan söyleşi dikkatimi çekmişti. Zira, önemli bir noktaya değiniyordu. Crook diyor ki: "Türk tasarımcıların ismi geçtiğinde puslu bir resim görüyorum. Birincisi isim. İkincisi, kültürün imzası. Tasarımcı hangi kültürün bir parçası olduğunu eserlerinde ister istemez belli eder, ondan beslenir ve etkilenir. İngiliz, Fransız ya da İtalyan tasarımlarını hemen anlarsınız. Ama, Türk tasarımını bir bakışta anlayabilir misiniz?" Teknolojiye yatırımı düşünüyor, ama yenilik, farklılık ve markalara yatırımı aklımıza getirmiyoruz. Hedef'teki yazılarda, TİM Başkanı Satıcı, "daha çok marka çıkarmak ve bu markalarla birlikte Türkiye'yi dünya moda sahnesinde hak ettiği konuma ulaştırmak" hedefinden söz ediyor, en büyük eksikliğin tasarım olduğunu vurguluyordu. İHKİB Başkanı Orakçıoğlu "İstanbul'u moda kenti yapacağız". TGSD Başkanı Oran "Markalaşma hedefine ulaşamazsak, sektör olarak irtifa kaybederiz" diyordu. Dikkatinizi çekerim: Dünya çapında ünlü markaların hiçbiri, "bir dünya markası" değildir. Her biri belli bir ülkeyi hatırlatır. Sony Japon'dur, Mercedes Alman, Coca Cola Amerikandır. O yüzden "dünya markası" olacağız diyenlere gülümseyerek bakıyorum. "Dünya pazarlarında ünlü bir Türk markası olacağız" demeliler. Marka bir kültür işi. Kültürsüz marka olunmuyor. Peki, kültürümüz ne durumda? En taze örneklere bakalım. Değerli yazarımız İsmail Yağcı, daha geçen hafta, kültürümüze kastedildiğini ima ile kültür bakanını kültürümüzü korumaya davet ediyor, "Anadolu'yu gayr-i Türkleştirme çabalarını" kınıyordu. Durum yazarı, usta tarihçi Yılmaz Öztuna, "eğitim ve kültür politikamızın Türk yetiştirmekte çok da başarı gösterdiği iddia edilemez" diyor, sürdürülen eğitim ve kültür siyasetleri sonunda gençlerin iyi Türk ve iyi Müslüman olarak yetişemediklerine hayıflanıyordu? Çok kimlilik ve çok kültürlülük gibi terimlerin tuzağına düşüyoruz. Ülke imajımızı bile "kendimiz olarak" oluşturamıyor, bize biçilen kalıpları tekrarlıyoruz. Turizmdeki fes, şalvar, kılıç kalkan, harem, hamam muhabbetleri ile nereye varılır? Kimliği ve kültürü bulanık, fikir ve sanatındaki çizgisi belirsiz, bu alanlarda ulusal ve özgün bir politika oluşturamamış bir ülkede dünya çapında markalar nasıl ortaya çıkar, cidden merak ediyorum. SİAD'ların çokluğu iş dünyasının ekonomik ve kültürel parçalanmışlığının bir aynası. Pek az firmamız belli ve özgün bir şirket kültürüne sahip. Bir kısmı ise özenti ve taklit kokuyor. Marka olmak için önce hep birlikte paylaşacağımız bir ulusal kimliğimiz ve kişiliğimiz olmalı. Biz ne olduğumuza bir karar verelim, o zaman dünya bizi bir marka olarak görmezse ne olayım! Sadece bir markanın "Çok güzel oluyoruz" demesi yetmiyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.