Küreselleşme, Rekabet ve Üniversiteler

A -
A +
Küreselleşme, teknolojik gelişmeler, bilginin heryerdeliği, bilgi ekonomisi, yükseköğretim alanının hacimsel büyümesi, eğitim-öğretim ve araştırma maliyetlerinin artması, vb. etkenlerle yükseköğretim alanında dinamik bir rekabet süreci yaşanmaktadır. Günümüzde üniversiteler, rekabete dayalı bu dönüşümün ve/ya ilerlemenin hızına ayak uydurmanın araçlarını bulmakta zorlanmaktadır.
Küreselleşme olgusu ile birlikte ulusal sınırların önemsizleşmesi, yükseköğretim alanında yoğun bir rekabet ortamı var etmiştir. Beşeri sermaye ve mali kaynakların küresel akışkanlığı üniversitelerin rekabet edebilme kapasitelerini artırmalarını gerekli kılmaktadır. Aksi halde, ‘yetenek yoğunlaşmasını’ mümkün kılacak ölçekte ‘nitelikli öğrenci, akademik personel ve farklı sektörlerden aktarılacak mali kaynaklar’ cazibe merkezlerine yönelecektir. Üniversiteler arasında yetenekli öğrenci/akademisyenleri çekebilme ve araştırma fonlarını alabilme konusunda rekabet gittikçe kızışmaktadır.
Üniversitelerin tüm akademik bileşenleri düzeyinde yaşanmakta olan bu küresel rekabet, araştırma fonlarının belirli kurum ve kuruluşlarda yoğunlaşması sonucuna yol açacaktır. Bu durum, benzer şekilde lisansüstü öğretimin belirli mecralarda varlık göstermesi sonucunu da doğuracaktır. Hem mali fonlar ve hem de nitelikli insan kaynağı belirli merkezlerde yoğunlaşırken periferide yer alan üniversiteler belirli bir düzeyin üstüne çıkma imkânı bulamayacaklardır.
Bilginin, akademisyenlerin ve öğrencilerin heryerdeliği, üniversite yönetimlerinin de yönetsel kapasite olarak üniversite yerleşkelerinin fiziksel sınırlarını aşmasını gerekli kılmaktadır. Zira giderek karmaşıklaşan üniversite yönetimi, küresel bir yönetim perspektifini zorunlu kılmaktadır. Üniversite yönetimleri, sınırlı bütçe ve kadro imkânlarıyla dünyayla rekabet edebilir bir akademik yapı oluşturma sorumluluğu altındadır.
Küreselleşme, bütün boyutları ile üniversite deneyiminin üniversite sınırlarını aşmasına yol açmaktadır. Geleneksel anlamda, üniversiteler kendi bünyesinde bir sosyalleşme deneyimi öngörürken günümüzde küresel ölçekte üniversiteler kurumsal bağlamının dışına taşmıştır. Akademisyen ve öğrenci değişim programları ile uluslararası ortak araştırma projeleri bu durumun katalizörü olmuştur.
Küresel rekabet ortamında üniversiteler, akademik birimleri bazında kendi özgül misyonunu ortaya koyabilmelidir. İlgili akademik birimin üreteceği bu özgül değer, kurumsal farklılığı ortaya çıkaracaktır. Her bir üniversite kendi imkân ve kısıtlarını gözeterek, ortaya koyabileceği farklılaşan misyonunu var edebilmelidir. Üniversiteler tüm birimleri ile kendi mevcudiyetlerini özgün kimliklerle meşrulaştırma sorumluluğu altındadır. Bu, küresel bir marka olabilme ve rekabet edebilmenin temel koşuludur. Araştırma fonları, yetenekli akademisyen ve öğrencileri cezbedebilme konusunda rekabet edebilirlik kapasitesini artırmak ancak böylelikle mümkün olabilir. Ancak bu süreçte rekabet etkinliğini sürdürebilmek adına kamu bütçesinin üniversitelere fon sağlayıcı rolü devam etmelidir.
Gelecek senaryoları, küresel ölçekte yükseköğretime olan talebin artış eğilimi göstereceği yönündedir. Bu açıdan içinde bulunduğumuz yüzyıl gerçekliği açısından, yükseköğretim küresel ekonomik kalkınmanın lokomotifi olma işlevini sürdürecektir. Ancak bu potansiyelin gerçekleştirilmesi, akademinin bir gelecek projeksiyonu ile küresel yükseköğretim alanına eklemlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Küresel rekabet koşullarında üniversitelerin yükseköğretimin temel kabullerini ve verili durumu yeniden gözden geçirmesi icap edecektir. Üniversiteler, çıktıların kontrol ve denetlenmesi süreçlerinde daha ‘etkin bir rol ve cesur bir kurumsal tutum’ sergilemelidir. Birimler bazında belirlenmiş performans hedefleri doğrultusunda eylem planları oluşturulmalı ve bunlara yönelik değerlendirme raporları kurumsal bir titizlikle hazırlanmalıdır. Ayrıca üniversitelerin iş dünyası ile iş birliğini arttırmanın yanı sıra, eğitim-öğretim açısından ilgili paydaşlarla sorumluluk paylaşmanın imkân ve araçları üretilmelidir.
Küresel ekonomik gelişmeler, uluslararası ilişkilerdeki gerginlikler, refah ve yoksulluk arasındaki devasa uçurum, iklimle ilgili derinleşen tehditler… Tüm bunlar, daha önce hiç olmadığı kadar iyi yetişmiş bir çağ kuşağına olan ihtiyacımızı ortaya çıkarmaktadır. Diğer yandan ‘bilginin heryerdeliği’ ve bilgi paylaşımının sıfıra yakın bir maliyetle gerçekleştirilebilir durumda olması da ulusal yükseköğretimimizi dünya ile rekabet edebilir bir konuma getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluğu gerçekleştirme misyonu elbette üniversitelerimizin üzerine düşmektedir. Ancak anahtar konumdaki bu kurumlarda genel vizyon ve buna bağlı kısa vadeli tutumlar çağa ayak uyduracak şekilde dönüşmediği takdirde üniversitelerimiz bu görevlerini yerine getirmekten epey uzak görünmektedirler. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.