Gerçek Diplomasi...

A -
A +

Sağlam dayanaklarıyla özgüven kazanan ülkeler geleceğe odaklanır. Onlar için sınırlar kısıtlılığını yitirir, ilgi çeşitlenir, yeni ilişkiler gelişir. Bu zeminde atılan her adım, milletin gelecek hanesine eklenen sağlam birer güven düğümü olarak kıymetlenir. Geleceğe dair her düğüm, o ülkenin gücünü, başarısını, ilişki kurabilme ve kalıcılaştırabilme yeteneğini simgeler. Bunun yapılanması ise günümüzün gelişmiş ilişki teknikleriyle sürdürülen diplomatik yeteneğinizle ilişkilidir. Bilhassa kamu diplomasisi yeni dönemin anahtar kavramlarındandır. Doğrudan çevre halklarıyla temas kurabilmek, onların dertleriyle hemhal olabilmek, onlara özgüven aşılayabilmek ve geleceğe birlikte barış, sevgi ve adalet düğümleri atabilmek kamu diplomasisinin en kuvvetli yoludur.

Günümüz uluslararası ilişkilerinde başarı ölçüsü, kamu diplomasisinin inceliklerinde saklıdır. Sadece biçimsel açıdan değil özü itibariyle gerçek diplomaside sonuç alabilme becerisi kamu alanındaki etkinliğiyle ölçülür. Kamu yoluyla esasa inebilmek, sorun çözmek, başarıyı tarihsel kılmak diplomasideki başarınızın ölçüsüdür. Kamu diplomasisi sabır ister, meşakkatli bir uğraşın ürünüdür. Gönül bağı kurduğunuz, güven verdiğiniz milletlere en ufak bir sapma olmadan, kararlılıkla, inançla yaklaşmak, hayal kırıklıkları yaşatmadan, kalıcı güven vermek kamu diplomasisinin en can alıcı noktasıdır.

Tarih boyu uluslararası ilişkiler, savaş-barış yörüngesinde âdeta bir sarkaç hareketi gibi yaşanmıştır. Biri diğerini ortadan kaldıran işleviyle, mücadelenin ana teması haline gelmiştir. Kalıcı bir barışın egemen olamadığı bir dünyada, bazı savaşların kaçınılmazlığını göz ardı etmeden savaş seçeneği; her mazereti kullanmış ve çoğu zaman da örtülü niyetlerle, sözde demokrasi, terörle mücadele gibi sahte gerekçelerle yürütülmüştür. Böylece marazi bir duruma bilimsel bir kılıf biçme çabası, insanlığın utanç müzesine yeni objeler taşımıştır. Bu durum insanlık adına belleklerde onarılması güç yaralar bırakmıştır.

Savaşsız bir dünya özlemi ise, ulaşılması güç bir ütopya sayılmıştır. Aslında savaş ve barış sarkacı, diplomasi zemininde yön bulmuştur. Bugün gelinen noktada ise, kalıcı barışı egemen kılamamak insanlığın hayati sorunu olmayı sürdürürken, hiç değilse sürdürülebilir şartları üretebilmek mümkündür.

Bunun için uluslararası ilişkilerin incelikli sanatı diplomasi, temel başvuru kaynağıdır. İster halklarla ister devletlerle yürütülen diplomasi, aslında uluslararası ilişkilerin barışçı yüzüdür. Bu yüz, diplomasinin gerçek yüzü ve ondan beklenendir. Diyalog kurabilmenin, müzakere edebilmenin, sorunların üstüne gidebilmenin, karşılığı ortak kazançtır. Gerçek diplomasi teslimiyet değildir. Savaşa, haksızlığa, adaletsizliğe ve hukuksuzluğa dirençtir. Barışa, sorun çözümüne ve sorunsuzluğa zemin hazırlamaktır. İkiyüzlülüğe ve kayıtsızlığa son vermektir. Gerçeklerle yüzleşmektir. İnsanlık değerlerini yitirmemektir. Gerçek diplomasi kurnazlığın değil zekânın ürünüdür.

Felaketlerin üretiminin, acının, gözyaşının, kan ve şiddetin zekâyla engellenmesidir.

Gerçek diplomasi, kaba gücün toplumsal belleğe yerleştirdiği yaraların sarılmasıdır. Kin ve nefretin köreltilmesi, birlikte yaşanabilirliğin insani bir tercih olduğunun kanıtıdır.

Gerçek diplomasi, kamuoyu vicdanını taşımaktır. Haksızlığın örtülmemesi, gözlerin körleşmemesi, yüreğin çoraklaşmamasıdır.

Diplomasiyi bu gerçek kimliğinde işlevselleştirmek ise günümüzün vazgeçilemez ve ertelenemez ihtiyacıdır. Çünkü bugün uluslararası ilişkilerin sorunları gelişen dinamiklere bağlı olarak hem çeşitleniyor hem de karmaşıklaşıyor...

Bu durum aynı zamanda sorunların kangrenleşmesini besliyor. Uluslararası ilişkileri kalıcı yaralar alanına sürüklüyor. Uzlaşmazlığı, diyalogsuzluğu özendiriyor..

Tüm bu sorunların üstesinden gelebilmenin, ilişkileri sürdürülebilir kılmanın vazgeçilmez yolu, diplomasiyi adaletin ve hukukun yörüngesine taşımaktır.

Diplomasiyi insanlık değerlerinin ahlaki potasında yoğurmaktır.

Böylece diplomasiyi; şekilden ibaret, ayak oyunlarının marifetli kurnazlığına değil, hukukun adaletin ve insanlığın tarihsel sorumluluğuna açmaktır.

Bilhassa Afrika'ya, Orta Doğu'ya uzanırken, halkları önemseyen, mevcut rejimleri veri kabul ederek, mazlumları, halkları ve onların içine düştükleri umutsuz teslimiyetlerini ıskalayarak, diplomasi yapmak, bize geçmişin karanlık sayfalarını yeniden yaşatmaktır. Türkiye'nin bu coğrafi alanlara yönelik attığı her adım, tarihî, kültürel ve medeniyet sorumluluğu taşır. Mazlumu zalime teslim eden ve yeni mazlumlar üreten hamlenin kamu diplomasisi kılıfına, maskesine bürünmesi, "şeytan bir günah işleteceği zaman işe önce günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar" sözünün tezahürüdür.

Türkiye'nin ne Afrika açılımında ne de Orta Doğu haklarıyla kurduğu gönül bağında maskelilik yoktur, olmamalıdır. Aksi durum; tarihsel birikim eliyle büyük hayal kırıklığına yol açarak, o toprakların halklarının sadece bugününe değil geleceklerini de ihanet edilmiş olur...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.