Musul Operasyonu…

A -
A +

Musul tarih boyunca sömürgeci güçlerin iştahına mazhar olmuş, stratejik bir şehirdir. Sahip olduğu özellikler Musul'un her daim stratejik hamlelerle karşı karşıya kalmasına zemin hazırlamıştır. Petrolün varlığı Musul'u, Osmanlı sonrası özellikle Fransa, İngiltere, Almanya için rekabet alanına dönüştürmüş, üzerinde egemenlik kurulması gereken stratejik değer olarak kıymetlendirilmiştir. Nitekim 1916 tarihli İngiliz ve Fransız diplomatların adıyla anılan Sykes-Picot gizli antlaşmasıyla Musul, Fransa ve İngiltere arasında paylaşıma konu olmuştur. Önce Fransa'ya kalan Musul, daha sonra stratejik oyunlarıyla İngiltere'nin egemenliği altına girmiştir.

Ortadoğu'nun bütününe yansıyan anlayış doğrultusunda yani başat aktör İngiltere'nin kumandasında bölgenin siyasal, ekonomik ve kültürel atlası yeniden oluşturulmuş, yapay sınırlar altında etnik ve mezhepsel çelişkileri kalıcılaştırılmış, kukla yönetimler altında yeni devletler ihdas edilmiştir. Bu devletler; uzaktan kumandayla bölgeye nizam vermeye devam edenlerin kuklaları olarak, bölge halklarının kimyalarıyla her daim çelişen ve yabancılaşan baskıcı yönetimlerin odakları durumuna gelmiştir. Tarihi arka planından bugüne yansıyan bu mirasın izleri, Musul'da canlılığını aslında bugün de korumaktadır.

Musul, Irak'ın 2003'te ABD işgali sonrasında da tarihsel çelişkileriyle, güncel stratejik arzu ve heveslerin güdümündeki hesaplarla ilgi odağı olmayı sürdürmüştür. Nitekim son olarak Irak ve Suriye üzerinden İslam Coğrafyasına musallat olan IŞİD denilen uzaktan kumandalı terör örgütünün saldırılarına maruz kalmış ve 5 gün içerisinde 1500 militanıyla şehir bu örgütün eline geçmiştir. Irak merkezî hükümetine bağlı 50 bine yakın asker ve polis gücü savaşmayarak, Amerikan ordusundan kalan ağır silahlarını bırakarak Musul'u terk etmiştir. IŞİD, hem Musul'u hem de merkez bankasındaki 430 milyon doları ele geçirmiş ve bölgenin tüm stratejik denklemlerinde bir aktör olarak yer almaya başlamıştır. Nitekim  Amerikan üst düzey yetkililerinin beyanlarından IŞİD'le mücadelenin uzun zaman alacağı kimisine göre 10 yıl kimisine göre de 30 yıl boyunca süreceği (Eski ABD Savunma Bakanı ve eski CIA Başkanı olan Leon Panetta) ifade edilmiştir. Bu tür peşin hükümlerle yapılan beyanlar göstermektedir ki, IŞİD'e karşı mücadele, aslında devletlerarası güç mücadelesinin yeni uzantısıdır.

Esasen hatırlanmalıdır ki, IŞİD'in bölgede ele geçirdiği alanlarla ve ilgi duyduğu sahalar ile doğal kaynaklara dayalı alanlar arasında belirgin bir örtüşme dikkat çekmektedir. Bu uyum, kuşkusuz örgütün stratejik içeriğini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda yeni atlas oluşumunda sanki harita çizen bir kalem işlevi taşıdığını da yansıtmaktadır. Şüphesiz esas olan IŞİD'in kalem işlevi görmesi değil o kalemi tutan elin niyetleridir. Elin kim olduğu ve niyetlerin ne olduğuna dair soruların cevapları, maksatlı zihin bulanıklığına uğratılmasına neden olamayacak kadar belirgindir. Bu bağlamda bilinmelidir ki, bölgedeki ne ilgisi ne de stratejik hamleleri eksilmeyen tarihî aktörlerin içinde yer almadığı herhangi bir stratejik denklem düşünülemez.

Tüm bu gerçekler zemininde şimdilerde Musul üzerinden IŞİD'e yönelik bir operasyon hazırlığı içinde olunduğu ifade ediliyor. Amerikan merkezli bu operasyonun Musul'u IŞİD'in elinden kurtarmayı hedefleyeceği, bunun için kara ve hava gücünün müşterek bir harekât olarak planlanacağı belirtiliyor.

Görünen o ki; bu durum, içinde bir dizi cevaplanması gereken sorular barındıran ve geleceğe dair son derece önemli yeni stratejik pozisyonların oluşmasına neden olabilecek bir dönemeç olarak yansıyor.

1.5 milyon nüfuslu ve çoğunluğunun Sünnilerden oluşan Musul şehrini muhtemel operasyon öncesinde büyük nüfus kitlelerinin terk edeceği  ve bu durumun ortaya çıkaracağı muhtemel sorunların nasıl giderileceği, operasyona kimlerin hangi ölçüde katılacağı, operasyon sonrası Musul'un IŞİD'in elinden alınması durumunda statüsünün ne olacağı gibi temel sorular şimdilik belirsizliğini korumaktadır. Esasen IŞİD'le mücadeleye dayalı oluşturulduğu belirtilen uluslararası koalisyonun da tam manasıyla netleşmiş bir yapı olduğunu söylemek de güçtür. Nitekim söz konusu koalisyonun, hangi ortak stratejiyle davrandığı, bunun vadesinin ve hedefinin ne olduğu, kimlerin hangi iş bölümüne göre koalisyonda yer aldığı yeterince netleşmemiştir. Bu durum aslında bilinçli bir tercihtir. Kafalar karışıktır. Çıkarlar farklıdır. Beklentiler çeşitlenmiştir. Her güç kendi gizli ajandasının hesaplarının peşindedir...

Tüm bu karmaşık tablo üzerinden görünen odur ki; bölgedeki fiili olarak devlet olma vasfını yitirmiş ve aslında çökmüş durumda olan Suriye, Irak, Libya, Yemen gibi devletler üzerinden, parçalanmalar yaşanacak ve bölgede etnik ve mezhepsel çelişkiler derinleşerek ve buna dayalı yeni küçük devletçikler tasarlanacak ve böylece yeni yapay oyun alanları oluşturulacak. Bu durum bölgenin 100 yıl sonra yeniden siyasal atlas oluşturma çabası olarak yansıyacak ve 100 yıl boyunca bu bölgede sahne gerisinden hiç çekilmeyen bölge dışı güçlerin arzu ve isteklerinin güdümünde olacak.

Bu durum aslında yeni oyunun içeriğini oluşturuyor. Bölgeyi kaosa sevk etmek ve bir süre sonra bu kaostan çıkar devşirmek...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.