Sevgili Zühal

A -
A +

Babaannesi büyütmüştü Zühal’i.

 

Yani, babasıyla birlikte.

 

Baba bir daha evlenmemişti.

 

Şu meşhur sözdeki hangi sebepten bilmiyorum:

 

“Bir insan ikinci defa evlenmiyorsa, iki sebebi vardır. Ya ilk karısını çok sevdiğinden veya hiç sevmediğinden.”

 

***

 

Esasında çok da sıkıntılı bir hayat olmamıştı geride kalan 17 yıl, Zühal için.

 

Babaanne, baba ve kendisinden oluşan üç kişilik küçük ailenin nazlı kızıydı sonuçta.

 

Orta boylu, esmer güzeli, röfleli saçlı, güler yüzlüydü.
Lise ikinci sınıf öğrencisiydi.

 

***

 

Zühal’in Büyükçekmece’deki okulunda farklı bir heyecan vardı o sabah.

 

Boş otobüs bahçeden içeri girince öğrenciler arasında da coşkulu bir hareketlenme oldu.

 

Dünya Yaşlılar Günü sebebiyle biraz sonra onları Darülaceze’ye götürecek olan beyaz otobüsün içinde şamatalar, şakalaşmalar, itmeler, çekmelerle tam bir curcuna vardı. Öğretmen ön kapıdan girince sesler kesildi.

 

- Herkes koltuklara otursun, dedi hoca. 

 

***

 

Otobüs otoban bağlantı yoluna ilerlerken, öğretmen ayağa kalktı, şoförün uzattığı mikrofona işaret parmağıyla iki kere vurup, sesi duyunca, boğazını temizledi, düşmemek için bir eliyle torpidoya tutunarak konuşmaya başladı:

 

- Çocuklar, oraya vardığımızda herkes bir Darülaceze sakini ile ilgilenecek. Onlara bagajdaki sandviç ve ayranlardan ikram edeceksiniz. Yürümek isteyeni yürütecek, tekerlekli sandalyesi olana yardım edeceksiniz. Ne bileyim, belki bir yakını ile telefonda konuşmak isterse bunu sağlayacaksınız. Yani bildiğiniz şeyler işte. Size düşen, o büyüğünüzü memnun etmek. Orada kalacağımız toplam süre 11.00 ile 14.00 arası, üç saat olacak.

 

***

 

Zühal’in “payına” düşen kadın ellili yaşlarındaydı.

 

Güler yüzlüydü, örgü örüyordu.

 

Zühal’le tanıştığına çok mutlu olmuştu.

 

- Bunlar kimin için, diye sordu Zühal, küçücük çorapları göstererek.

 

- Henüz doğmamış ve belki de hiç görmeyeceğim torunum için, dedi kadın.

 

Kafasını sağa doğru çevirerek yutkundu. Tekrar Zühal’e döndü:

 

- Bak kızım, dedi çardakta öğretmenin yanında oturan şişman adamı göstererek. O adam müdürümüz. Onu buraya çağırabilir misin?

 

Biraz sonra müdür, Zühal ile birlikte geldi.

 

Kadın tebessümle ve eliyle müdürü yanına davet etti, kafasını yukarı kaldırdı, müdür de kulağını aşağı indirerek yardımcı oldu:

 

- Bizi senin odana alabilir misin oğlum, dedi.

 

- Tabii annem, ne demek, odanın kapısı açık, sen öğrencimize tarif et yolu.

 

***

 

Kızılcık renkli koltuklara oturdular, müdürün odasında.
Samimi bir sohbet oldu. Zühal de çok sevmişti teyzeyi.

 

Hoparlörlerden “Bütün misafirlerimizi ve sakinlerimizi yemekhaneye bekliyoruz” diye bir anons duyunca kalktılar.

 

Zühal, teyzenin koluna girdi. Teyze kafasını hafifçe ona doğru eğerek:

 

- Baban ne iş yapıyor, diye sordu.

 

- Yüksek kule bakım görevlisi, dedi Zühal tebessümle.

 

***

 

Kalabalık ve gürültülü yemekhaneye girdiklerinde, burunlarına yağ, soğan ve baharatlı yemek kokusu çarptı.

 

Ama teyzenin kafası hâlâ o noktadaydı:

 

“Elli altı yaşına geldi, demek hâlâ kuleye çıkıyor” diye geçirdi içinden.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.