Sevgililer günü...

A -
A +

Birden onu ne çok özlediğimi hissettim.

Hemen hemen evlendiğimden beri (bir buçuk yıldır) görmüyordum.
Eşim açık lise sınavlarındaki görevi sebebiyle bu pazar okula gitmişti. 
Ben ise bütün bir hafta mahkemeden mahkemeye, davadan davaya yetişmeye çalışan yorgun bedenim ve beynimle tembelliğin koynunda bir tatil günü geçirmeye hazırlanırken... birden onu ne çok özlediğimi kalbimde hissettim.
Arasam mı, aramasam mı diye epey alıp verdikten sonra heyecanla telefona sarıldım. 
- Alo, dedi o duru sesiyle.
- Benimle bir yemeğe ne dersin, diye damdan düşer gibi sordum.
Beklemediği açıktı, şaşırdı. Bir süre sessiz kaldı. Sonra:
- Sen bilirsin, dedi. 
Beni sevdiğini, çok sevdiğini biliyordum!
- Yemek sonrası şu görememekten yakındığın Miniatürk'ü gezeriz, eğer bana ayıracağın bir-iki saat varsa...
Bu kez sesindeki coşkudan gürül gürül minnet fışkırıyordu:
- Memnuniyetle!
***
Evinden almaya gittiğimde, onu giyinip kuşanmış olarak hazır buldum. 
Beklemeyi sevmediğimi bilirdi.
İçeri girmedim.
Ayakkabılarını giydi ve çıktık.
***
Topkayı Sarayı'nı, Sirkeci'yi, Eminönü'nü, Galata Kulesi'ni, Boğaz'ı, köprüleri önümüze seren manzarası ile cömert bir çatı katı restoranında gözlerinin içi gülerek:
- Eşinin şu an senin nerede olduğundan haberi var mı, diye imalı ve alaycı bir tebessümle sordu. 
Ani bir kararla yaptığım davetin ve şimdi birlikte olmamızın getirdiği mutluluğu saklayamıyordu. Her hareketinde çocuksu bir coşku vardı.
Mönüyü tutan elleri heyecandan titriyordu.
- Eskiden sen benim yediğimi yerdin, bugün ben senin tercihine uyacağım, dedi yemek listesini masaya bırakarak...
Ben de, saygıyla bekleyen beyaz giyimli garsona, onun en sevdiği yemeği söyledim.
***
Keyifli bir sohbet eşliğinde yediğimiz yemeğin sonrasında çay içiyorduk.
Acaba eşim bizi böyle görse ne düşünür diye benim de aklımdan geçti. 
- Senin saatin geliyor, dedi. Galiba Miniatürk'ü görmek bu sefer de kısmet olmayacak.
Saate baktım, gerçekten de onca zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım bile...
- Haklısın, epey geç olmuş, dedim. 
Kalktık.
Ayrılık havası, saatlerdir gözlerinde ışıl ışıl parlayan mutluluğun izlerini yavaş yavaş hüzne terk ediyordu.
Giderek asılan suratını, çiçekçiden alıp kucağına tutuşturduğum bir buket gül de dağıtmadı. 
Evine bıraktım.
Kapıdan içeri girerken döndü... Sarıldı... Beni öptü... "Çok teşekkür ederim" dedi, "Bir daha anneler gününü birlikte kutlamanın kısmet olacağını sanmıyorum oğlum."

 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.