Aktarlara gün doğdu. Millet cebinde parası olmadığı için değil doktora eczaneye bile gidemiyor. Böylece yüzlerce yıllık alışkanlıklar tekrar sahneye çıkıyor. Çeşitli bitkilerin hangi hastalıklara iyi geldiği sohbetlere konu oluyor. Herbalizm benim hep uzaktan ilgiyle takip ettiğim bir daldır. İlaçların ana yapıları da bitkilere dayandığına göre kimyasalların karıştırılmadığı bitki özleri çok acayip bir şey değil. Acayip olan halkın çaresizlikten bu yola başvurması. Küçük özel hastanelerin çoğu bir bir kapanıyor. Oralarda çalışanların halleri perişan. Hele de devlet memuruyken istifa edip transfer oldularsa bu daha da acı. Büyük ve iddialı özel hastanelerse pek çaktırmasalar bile sinek avlıyorlar. Onların giderleri çok olduğu için ayakta kalmaları da zor oluyor. E, ne yapalım insanlar da devlet hastanelerine gidiversinler diyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü geçen gün televizyonda gördüğüm bir habere göre devlet hastaneleri bile eskisi kadar yoğun değilmiş. Ancak ölüm halindeki hastalar doktorlara başvuruyorlarmış. Sebepse ortada. İş, doktora gitmekle bitmiyor. Tedaviyi sürdürebilmek için bir sürü masraf yapmak lazım. En azından ilaçlar bittiğinde tekrar hastaneye gidip reçete yazdırmak gerekiyor. İnanın, milletin doktora giderken yaptığı yol masrafına ayıracak kadar bile parası yok. Neden 'inanın' demeye gerek gördüysem? İnandığınızı biliyorum. Çünkü hepimiz aynı koşullara ayak uydurmanın gayreti içindeyiz. Birkaç gün önce doktor bir arkadaşımla dertleşiyorduk. Anlattığı bir olay çok ilgimi çekti. Jinekolog bir meslektaşına bir hasta başvurmuş. Giyiminden, halinin vaktinin yerinde olduğu anlaşılıyormuş. Muayeneden sonra doktor, hastasından birtakım testler istemiş. Hasta bunların aşağı yukarı kaça mal olacağını sormuş. Aldığı yanıt ona fazla gelmiş olacak ki yaptırmayacağını söylemiş. Şaşıran doktor izah etmeye çalışmış. 'Hanımefendi sizden smear testi istedim. Kanser olma ihtimaliniz var. Araştırmak zorundayız' deyince hasta şöyle bir gülümsemiş ve 'kusura bakmayın doktor, kansersem bile bu testlere verecek param yok!' Üzücü. Hem de çok üzücü bir tablo bu. Hep yazıyoruz. Krizden daha doğrusu iflastan toplumun bütün kesimleri etkilendi. Sadece bir tek katman ödemiyor faturayı. En fakirinden en zenginine kadar herkes sıkıntı çekiyor. Bunun sonunda bir hedef olsa, yani şu kadar sıkıntıyı çekelim ama sonra çok ferah bir Türkiye oluşacak gibi cümleler kurabilsek sorun yok. Ama böyle bir hedef yok. Biz sadece kötü yönetilmişliklerimizin bedelini ödüyoruz o kadar. Yazık bize gibi satırlar yazmaktan artık gına geldi. İdari koltuklarda ne menem bir yapıştırıcı kullanılıyorsa fazlasıyla etkili olmalı. Oturan bir daha kalkamadığına göre! Dedim ya, aktarlara gün doğdu. Kekik suyundan papatya çayına kadar aklınıza ne geliyorsa insanlarımız onlardan medet umuyor. Merak ediyorum vicdanı harekete geçiren bir ot var mı diye. Eğer varsa hemen hükümete tavsiye edeceğim de!