2010'a doğru

A -
A +

İKSV. Diğer adı ile İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı. Geçenlerde 35.yılını kutladı. Demek ki 35 yıldır İstanbul'un kültürünü ve sanatını tanıtmak ve yaymak için nice faaliyetlerde bulunmuş diye düşünüyoruz. Çünkü hem İstanbul, hem kültür ve sanat kelimeleri yan yana gelmiş. Tarihimizi, kültürümüzü, sanat değerlerimizi koruyan, sahip çıkan, yaymaya çalışan böyle güzide kurumlarımızın olması ne güzel. Fakat ne yazık ki, hâlâ bize yabancı kültürü dayatmaya çalışan, beyinlerimizi yıkamaya çalışan, içimizdeki yabancılar da az değil. Halbuki kendi öz kültürümüzden, sanatımızdan ve sanatçılarımızdan dünyaya tanıtacak o kadar çok değerlerimiz var ki. Dolayısı ile bilhassa kültür ve sanat faaliyetlerini icra eden kurum, kuruluş ve organizasyonlara, şuurla ifa edecekleri büyük görevler düşüyor. Neden mi? Çünkü, dünyada 3 önemli güce sahip olan toplumlar, diğer toplumları hükmeder, hükmetmekte... Bu güçler; silah gücü, para gücü ve kültür (inanç ve milli ortak değerler) gücüdür. Bir toplumu silah gücü ile yenebilirler, para gücü ile de yenebilirler. Yenilen böyle bir toplum, eğer kültürü sağlamsa bir gün mutlaka yeniden kendini toplar. Çünkü kaybedilen silah ve para gücü tekrar kazanılabilir. Fakat, eğer bir toplum, başka bir toplumun kültür gücüne yenilirse, işte o zaman o toplum bir daha asla iflah olmaz. Kültürlerine sahip çıkmayan toplumlar, yeryüzünden silinmeye mahkumdur. Ey kıymetli okuyucularım! Dünyada müthiş bir kültür savaşının olduğunun hâlâ farkında değil misiniz? ** 2010 yılı İstanbul için çok önemli. İstanbul bütün dünya şehirleri içinde, kültür başkenti olarak gündeme gelecek. Biz ne kültür olarak, ne sanat olarak Batı toplumlarından asla geri değiliz. Sadece çoğumuzun farkına bile varamadığı müthiş bir kültür savaşında yorgun düşmüş, uçurumun kenarına kadar sürüklenmiş bir milletiz. Oysa geçmişimizde, dünya tarihine adını yazdırmış öyle örnek alınacak değerlerimiz var ki... Batı'da Galile 1600'lü yıllarda "dünya yuvarlak" dediğinde, (şimdi çok ilerici bir din olarak yaymaya çalıştıkları istilacı haçlı zihniyetindeki) papalığın aforozuna uğradığı yıllarda, İstanbul'da Osmanlı Devleti'nin hassa mimarı Koca Sinan'ın yüksek geometri ve matematik hesaplarıyla yaptığı eserler göz kamaştırıyordu. O yıllarda papalığın baskısıyla karanlıklar içinde yaşamaya alışmış Batı'nın; Voyvodaların, kralların, çarların zulmüyle ezilen, inim inim inleyen halkı ise, kendi inanışınca " Allahım, Osmanlı'ya öyle kuvvet, öyle imkan ver ki ta buralara kadar gelsinler, bize medeniyet getirsinler! Bizi kurtarsınlar" diye kiliselerde temenni defterlerine niyazda bulunuyorlardı. Eğer biz buysak, bütün dünyaya kültür ve medeniyette öncülük etmiş bir milletin çocukları olarak, yabancı bir kültürden alacağımız pek fazla bir değerin olamayacağını düşünüyorum. Yıllardır bize, ekonomik gelişmişliği, zenginliği, kavram olarak; medeniyet diye benimsettiler. Ne yazık ki, birçok insanımız hâlâ bu iki kavramı aynı görmektedir. Bu sebeple bizim dünyadaki bazı devletlerden ekonomik yönden daha az gelişmiş olmamız, insanımızın fakir olması, asla medeni olmadığımız anlamına gelmez, gelemez!.. Yakın geçmişte geri kalmışlığımızı yüzümüze vurup, zengin kültürümüzü hiçe sayarak batıl inançlarını bize pazarlamaya çalıştılar. Medeniyet olarak Batı'dan geri kalan hiçbir yanımız yok. Hatta insanlık olarak öğreteceğimiz çok şey var. Bizler tarih önünde utanılacak şeyler yapmadık. O halde hâlâ niye batı karşısında eziğiz. Neden hala onların kültür ve sanat değerlerini göklere çıkarmaya devam ediyoruz. Neden? Sözlerim sakın yanlış anlaşılmasın. Maksadım asla başka kültürleri aşağılamak değil. Her kültür belki, kendi içinde değerlidir. Sadece kültürümüzün aşağılanmasına karşıyım. Bunu anlatmak istedim. Temennim, hiç olmazsa, bizi temsil etmek üzere kurulan kurum ve kuruluşların gafil olmamaları. ** Yazımıza İstanbul'un kültür ve sanatını temsil etmek için kurulan, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'yla başlamıştık. Söz nereden nereye geldi. Bu kültür vakfımız, kuruluşu'nun 35. yılını 15 yaşındaki İsviçreli piyanist Teo Gherghiu'nun konseri ve ''Vitus'' adlı yabancı bir filmin özel gösterimiyle kutladı. 15 yaşındaki İsviçreli piyanist Teo Gherghiu, Bach'tan ''Kromatik Fantezi'' ve ''Füg'', Beethoven'ın 23. Piyano Sonatı ''Waldstein'', Chopin'in Op. 60 ''Barcarol'' ve Ravel'in ''Gaspard de la Nuit'' adlı eserlerini çaldı. .. Ve 2010'a az bir zaman kaldı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.