'Olmaz' diyordu annesi, 'olmaz!..' 'Ya beni de götür ya da sen de gitme!.. Dayanamam senin yokluğuna...' Çaresizdi, muhakkak gitmesi gerekiyordu, kalbine gelen davet, adeta onu çekiyordu, sürüklüyordu. Annesine uzun uzun, baktı baktı... Sonra karar vermiş gibi gözleri ışıldadı. Evet onu da götürmeliydi. Ertesi sabah, gün ağarmadan yola çıktılar, sahraya daldılar. Yemen çöllerinde yürüyen bir adam ve sırtında bir yaşlı kadın, kumlara bata çıka ilerliyorlardı. Bunlar Üveys ve annesinden başkası değildi. ** Hem felçli, hem de gözleri görmüyordu yaşlı kadının. Oğlu bakıyordu ona. Onca yıl bir "of" bile dememişti oğlu. Eli, ayağı, gözü olmuştu onun. Annesi onunla nefes alıyor, onunla yaşıyordu adeta. Bir anne bu kadar mı sevilir, bir anneye bu kadar mı hürmet edilir. Bunu anlamak için Üveysi anlamak lazım. Bir annenin ne manaya geldiğini en iyi o anlamış gibiydi. Hayatı; develeri gütmekle, annesine hizmet arasında geçmişti. Bir de Medine'den Karen'e kalbinin derinliklerine uzanan aşk ile. Uhud harbinde sevgili peygamberimizin mübarek dişleri kırılınca, bunu taa Yemen'den hisseden, aynı acıyı tatmak için 'acaba hangisiydi' diyerek 32 dişini, eline aldığı koca bir taşla kıran Üveys... Yemen nere, Medine nere? Her geçen gün kalbinde kavururcasına artan, Resulullah'a olan aşk ateşi böyle bir şeydi. Yanıyordu içi alev alev. Çöl sıcağı ne ki, söğüt gölgesi gibi kalırdı, sinesinde yanan ateşin yanında. Onun bu haline kimse vakıf olamadı. Deli deyiverdiler kestirmeden. ** İşte bu aşk sürüklüyordu adeta Üveysi taa Yemen diyarından Medine'ye. Yollara düşmüştü hiç görmeden aşık olduğu hak peygamberi görmek için. Üveys ona kavuşma aşkı ile ne ayağını yakan kumlara, sırtındaki ağırlığa, tepesinde yükselen yakıcı güneşe aldırmıyordu bile. Aldırmıyordu da, ya annesi! O hasta hali ile sıcağın etkisiyle perişan olmuştu kadıncağız. Buna değil de daha ziyade oğlunun haline üzülmüştü. 'Dur' demişti oğluna 'daha fazla gitme'. Ana yüreği işte. Acımıştı oğlunun kanayan ayaklarına. Durdu Üveys. Annesini indirdi sırtından. Yaşlı kadın Üveysin kumlara bulanmış terli yüzünü sildi. 'Beni geri götür dedi. İkimiz bu çölü geçemeyiz. Senin kararlı olduğunu gördüm. Senden sadece bir ricam var. Tez var gel. Eğer evinde bulamazsan, bekleme hemen dön.' 'Peki' dedi Üveys annesini tekrar geri götürdü. Komşusuna emanet etti. Sonra olanca hızıyla gönlündeki aşka koştu. Artık çöl, sıcak, fırtına, gece, gündüz umurunda değildi. Aç mıydı, tok muydu, yorgun muydu, tehlikede miydi bilmiyordu. Her şey birdi onun için. O sadece sevgililer sevgilisi Muhammed aleyhisselam'a kavuşma arzusunun, onu görme saadetinin ateşiyle kavruluyordu. İşte gelmişti Medine'ye. Onca çölü nasıl aştığını bilmiyordu. Yavaş yavaş insanların en şereflisinin evine yaklaşıyordu. Yüreği yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kapıya yaklaştı. Usulca tıkladı. Başını önüne eğmiş öylece bekliyordu. Kapıyı yüce peygamberin sevgili eşi Ayşe validemiz açmıştı. Karşısında mecnun bir insan duruyordu. 'Ben.. ben... görmek için gelmiştim' deyiverdi mahcup mahcup. Ayşe validemiz onun hal ehli olduğunu hemen anlamıştı. 'Mescide gitmişti, birazdan gelir, isterseniz oraya gidin' dedi. Üveys'in güneşten kısılmış gözleri açıldı öyle bir ahh çekti ki, yürekler dayanmaz. Annesinin 'Evde yoksa bekleme hemen gel' sözünü hatırladı. İçindeki yangın bir kat daha artan Üveys, annesine verdiği sözü tutmak için onca aşkla sevdiği alemlerin serverini göremeden tekrar Yemen'e döndü. Mescitden dönen yüce peygamber Karenli Üveys'in geldiğini hissetti. Daha sonra giydiği hırkayı, onun hasret duygularını dindirmek için Üveyse (Veysel Karani hazretleri'ne) hediye gönderdi. Bu büyük veli, anneye bağlılığın, anneye hizmetin, anneye hürmetin insanları hangi derecelere çıkardığının en güzel örneği oldu. Asırlar boyu, insanların dilinden gönlünden düşmedi, hep hürmetle anıldı. ** Size anneler için söylenmiş en güzel cümleyi yazıyorum. Dikkatle okuyun. "Cennet, annelerin ayağı altındadır." Böyle kutsal dereceye çıkarılan bir varlığı, aşağılayanları, kullananları, reklam vasıtası yapanları, belli bir çerçeveden görmeye çalışıp horlayanları, kınıyorum. Hangi maksatla olursa olsun, onlara uzanan kötü emelli eller kırılır bir gün... İstanbul Fatih'teki Hırka-i Şerif camisinde bulunan Hırka-ı Şerif Üveys'e gönderilen hırkadır. Her yıl ramazan ayında sevenlerin ziyaretine açılır.