Bir zamanlar..

A -
A +

İstiklal caddesi. İstanbul'un aort damarı gibi. Yoğun bir şekilde akan insan trafiği gece gündüz devam ediyor. Film yönetmenliği yaptığım yıllarda işim gereği bu caddede geçen günlerim oldu. Öyle ya.. Bir zamanlar film piyasasının merkezi idi buralar. Beyaz camdan önce bir Yeşilçam vardı, Türk sinemasının filme dönüştüğü yer. Yönetmenlerin, senaryo yazarlarının, film stüdyolarının ve adı bilinmez birlerce figüran oyuncunun yer aldığı sokaklarda.. Her biri, Taksim'den taa tünele kadar upuzun uzanan meşhur İstiklal caddesine açılır. Nice genç kızlar meşhur olmak için evinden kaçıp gelirdi buralara. Nice genç delikanlılar jön olma hevesiyle yıllarını harcardı bu sokaklarda. Her çeşit insana rastlamak mümkün, bu, birbirinden izbe sokaklarda. Kahveler, çayevleri insan dolu. Belki bir filmde iş çıkar diye.. Bir yapımcı geçmeye görsün sokaklardan, hemen etrafı sarılırdı. - Abi, iş var mı, ihtiyac var mı, biz boşuz! Diyen sinema emekçileri ve figüranlarla.. Bir zamanlar dev bir sektör olmuştu Yeşilçam piyasası. ... Çocukluğumu hatırlıyorum. Köylerde bile sinema vardı. Siyah beyaz filmler oynatılırdı.. Ayhan Işık, Sadri Alışık, Öztürk Serengil, Vahi Öz, Yılmaz Güney, Erol Taş, Necdet Tosun, Hayati Hamzaoğlu, Hulusi Kentmen, Turgut Özatay gibi şimdi aramızda olmayan daha ismini sayamadığım birçok ünlünün rol aldığı filmler oynardı. İyi hatırlıyorum, film izleme ücreti, köylerde 25 kuruş, şehirlerde ise 35 kuruştu. Simit 25 kuruş, ekmek ise 50 kuruştu o zamanlar. Yani bir film izlemek bir ekmekten daha ucuzdu. 1960'lı yıllardan bahsediyorum tabii. İlkokula gittiğim yıllardı. Yaşım küçük olmasına rağmen çalışmayı severdim. Gazete bayii Nuri bey, babamın arkadaşı idi. Okul çıkışı ve yaz ayları orada çalışırdım. İnsanlara gazete satmak hoşuma giderdi. Gazete 25 kuruştu. Dolar, yine şimdiki gibi 1.5 YTL civarında idi. ... Aradan yıllar geçti. Yıl 2006, İstanbul'dayız.. O zamanlar gazete satan küçücük bir çocuktum, şimdi sattığım gazetede yazan biri. Gazetenin o yıllarda içime kokusu mu sinmiş ne, bugün bu meslekte hâlâ çalışıyorum. Bir zamanlar filmini izlediğim, ismini saydığım ve sayamadığım ünlülerin, bazıları ile, yıllar sonra film ve program çalışmalarında beraber bulundum. Nerden bilebilirdim ki, yıllar geçecek, Ege'nin şirin bir ilçesi olan Tire'den İstanbul'a geleceğim ve bu insanlarla birlikte çalışacağım. Tabi yıllar, dondurmayı yalayan bir dil gibi ömrü yalayıp bitiriyor. İçimizden ayrılanlar oluyor, küçükler büyüklerin yerini alıyor, teknolojiler değişiyor, çevre değişiyor. Kısaca hayat hayal gibi akıp gidiyor. Evet, hayat gerçekten hayal gibi... ... Aradan onca yıl geçmesine rağmen, bir şey dikkatimi çekti. Gazete yine 25 kuruş. Ekmek, 15 ile 50 kuruş, Simit, 25 ile 50 kuruş arasında değişiyor. Yani aşağı yukarı onlar da değişmemiş. Fakat sinemayı 35 kuruşlarda, olmadı 50 kuruşlarda arıyorum. Hadi olmadı 1 YTL olsun. 7 Yeni Türk Lirası!.. Acaba sektörde bu kadar ne değişti de fiyatta bu kadar uçurum oluştu. O zaman da Amerikan filmleri, Hint filmleri oynardı. Üstelik teknoloji de o kadar gelişmemişti. Filmler zor şartlarda negatif filmlere çekilir, banyosu, iş kopyası, kurgusu, montajı, dublajı, daha zor şartlarda yapılırdı. Yani işçilik ücreti çoktu. Şimdiki gibi digital teknoloji de yoktu. Buna rağmen, 7 YTL. O zamanlar televizyon yoktu, çoğu evde radyo bile yoktu. Yani sinemaya alternatif olabilecek bu kadar rekabet ortamı yoktu. Buna rağmen 7 YTL. O yıllardan bu yıllara, ne değişti de 20 misli arttı sinema. Nerdeyse 30 ekmek parası. Üstelik ekmeğin aslanın ağzında olduğu bir dönemde.. Birileri ya çok kazanıyor, ya da bir yerlerde tutmayan yanlış hesap var ama.. Nerede? Cevabını bilen var mı acaba?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.