Değerlerin değeri

A -
A +

Taa çocukluğumda, uzun yıllar önce izlediğim "Selvi Boylum Al Yazmalım" sinema filmi ile adını ilk kez duymuştum. Dünyaca ünlü bir yazarın eserinden uyarlanan bu film, unutulmazlar arasında yerini aldı. Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, bu film hâlâ bazı festivallerde gösterilmeye devam ediyor. Kimden mi bahsediyorum? Yaşayan en ünlü Kırgız Türk yazar Cengiz Aytmatov'dan tabii. Geçtiğimiz günlerde Elazığ'da 15.'si düzenlenen Hazar Şiir Akşamları'na "2006 Türk Dünyası Ödülü"nü almak üzere gelen, Cengiz Aytmatov'la tanışma imkanı buldum. Yazdığı eserler 154 dile çevrilip yayımlanmış, adı dilden dile dolaşan, Türk edebiyat dünyasının yaşayan en ünlü ismi işte karşımda idi. O, eserlerinin temelinde, derinliklerinde daima Türk kimliğini, kültürünü ve manevi değerlerini hissettiren bir yazar olmuştu. Türk Dünyası ona, bu hizmetlerinden dolayı minnet borçludur. Bu sebeple onuruna düzenlenen Hazar Şiir Akşamları'nda, Aytmatov'a 3 ödül birden verilerek takdir edildi, hürmet gösterildi.. ** Elazığ "Bizim Külliye" dergisinden Nazım Payam bey, hazırladığı bir yazı için, "Cengiz Aytmatov Nobel ödülü alacak kapasitede büyük bir yazar. Neden vermiyorlar?" diye bana bir soru sordu. Dedim ki: "Cengiz Aytmatov gibi bir yazarın Nobel almaması, onun için bir noksanlık olmaz. Çünkü o zaten dünya insanının beğenisini kazanmış, "Nobel"den daha üstün olan okurunun takdirini almış bir yazar. Ödül alsa ne olur, almasa ne olur? İnsanlar bir belge ile değer kazanmazlar. Eğer o insanda takdir edilecek değer var ise, belgeyi veren kurum, o değeri tespit ederek kendi takdir değerinin gücünü göstermiş olur. Nobelciler de eğer ödül verirlerse, kendileri kazanmış olur. Çünkü "Nobel ödülü"nün doğru kişilere verildiğini ispat etmiş olurlar. Öyle değil mi? ** 30 yıl aradan sonra yine Elazığ'daydım. Hafızamda, tatlı hatıraların yer ettiği, güzel hatırlı insanların bulunduğu bir şehir olarak iz bırakmıştı. Bir yıl içinde gazetemizde birkaç kez "Elazığ okuyor" kampanyası ile ilgili haberler çıkınca, acaba ne kadar başarılı oldular diye merak ettim. Okuma kampanyası içinde bazı kahvehaneleri kıraathaneye dönüştürmüşler. Artık oyun yerine kitap okunuyor. Köylere varıncaya kadar binlerce kitap dağıtılmış. Herkese günde birer saat "şimdi kitap okuma zamanı" uygulaması başlatılmış. İnsanların dilinde şu kitabı okudum, bu kitabı alacağım sohbeti var. Halk kitaptan konuşur olmuş. Elazığ'ın çehresini değiştiren dev tesisler kuran değerli iş adamı Nihat Demirbağ ile bir sohbet esnasında "Tuncay bey bu ay 4 kitap okudum" deyince, "tamam" dedim, Elazığ gerçekten okumaya başlamış. Tabii kitap okunan yerde bilgi olur, bilginin olduğu yerde ise cehalet olmaz, suç olmaz. Saygı olur, sevgi olur, huzur olur. Bu çalışmayı başarıyla sürdüren Vali Muammer Muşmal'ın, küçükten büyüğe halkın her kesimine okuma kültürünü benimsetmeyi hedef edinen, o bitmez tükenmez gayreti ilgimi çekmişti. Bu değerli devlet adamını yakından tanımak istedim. Kıymetli vakitlerinden 2 saatini bana ayırdılar. Yaşlı, hantal, asık suratlı, o mağrur eski devlet adamlarının kasıntısı yoktu onda. Gençti, Cevvaldi, güler yüzlüydü, halktan biri gibi idi. Yapacaklarını öyle heyecanla anlatıyordu ki, iki saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Ondaki azmi, gayreti, enerjiyi gülen gözlerinin içinde gördüm. "Bu yapar" dedim. Vali beye "daha başka hedefleriniz var mı?" diye sorduğumda, inanmış bir tavırla "Var" dedi. "Gelecek bahara "Elazığ yazıyor" kampanyası başlayacak. Büyük yazarların temelini atacağız". Elazığ'da medeniyetin temelleri yeniden atılıyordu sanki. Öyle ya. Bu kadar okuyan insana, yazan insan da lazımdı. ** Doğu'nun bu şirin kenti, eminim ki gelecek yıllara; medeniyette, kültürde, sanatta, edebiyatta en gelişmiş şehirlerimizden biri olarak adımını atacak. Çünkü o ruhu, anlayışı, heyecanı hem vali bey'de, hem Elazığ insanında gördüm.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.