Dil yarası

A -
A +

Taa çocukluğumdan beri kafama takılmıştır şu dil konusu. Ortaokul yıllarında Türkçe öğretmenimiz Türkçe'deki ses uyumundan bahsediyordu. Türkçe'de, hem ince hem kalın sesli harfler aynı kelime içinde olmazlarmış! Kelime ince sesli ile başlarsa ince, kalın sesli ile başlarsa, kalın devam edermiş! Bu sebeple bunun haricinde olan kelimelerin yabancı bir dilden geçtikleri, yerine yeni öz Türkçe kelimelerin kullanılması gerektiğini söylerdi. Öğretmen misâl de verirdi. 'Meselâ' kelimesi yabancı bir kelime imiş. Son hecedeki -lâ diğer hecelere uymuyormuş! Onun yerine Öz Türkçe bir kelime olan ör-ne-ğin kelimesi kullanılmalıymış? Böylece dilimiz Arapça, Farsça gibi yabancı kelimelerden temizlenecekmiş! Ne iyi. Herkes birbirini anlayabilecek, tertemiz bir Türkçe ile konuşabileceğiz. Öğretmene merak edip soruyorum! "Hocam 'mesela' yerine 'faraza' kullansak!" Öğretmen tam anlıyamıyor soruyu.. "Pardon" diyor. Ben de "Faraza, faraza" diyorum. "Otur yerine" diyor. " Sen hangi devirde yaşıyorsun". Herkes gülüşünce mahcup oluyorum, otuyorum yerime. Öğretmeni kızdıracak ne demiştim ki acaba? Oysa daha soracak sorularım vardı. Madem ses uyumu var "ana"yı neden "anne" yaptılar, "alma"yı neden "elma" yaptılar diye. Soramıyorum tabi. Bunlar tam söylenenin aksine ses uyumu varken bozulan kelimeler. Bir türlü anlayamamıştım o günlerde. Çook sonraları öğrendim, " örneğin" kelimesinin Ermenice'den geldiğini, "pardon" kelimesinin Fransızca'dan geldiğini... Olan bizim "faraza"ya oldu, arada kaynayıp gitti. *** O gün bugündür o kadar çok kelime attık ki yaşayan Türkçe'mizden, kan kaybından ölecek hale geldi. İnsanlar 600 kelime ile konuşur oldular. 100 binin üzerindeki kelime haznemiz, ata ata 3500 kelimeye hapsediliverdi. Zengin bir ifade imkanına sahip olan Türk dili fakirleşiverdi. İnsanlar, konuşa konuşa anlaşırlar. Konuştuğumuz kelimeler; anlatmak istediklerimizin ifadesidir. Önceleri bir ifadeyi 10 kelimeye varan zengin bir kelime kültürü ile anlatırken, şimdi neredeyse 10 ifadeyi bir kelimeyle anlatmaya çalışır olduk. Fikirlerini ifadede güçlük çeken edebiyat insanlarına, bilim adamlarına, kültür insanlarına bu kelimeler asla yetmezdi, yetmedi de. Gençlik ise bu boşluğu çabucak dolduruverdi. Boşaltılan kelimelerin yerine, hızla onları ikame edecek yabancı kelimeler alıverdi. İnternet (internet) kafelerde (cafe) birbiri ile çetleşen (chat) gençler, veb (web) sitelerinde (site), sörf (surf) yapıp, fri geym (free game) oynarlarken, açlıklarını da fastfudlarda (fastfood) burger (burger) yiyerek geçiştiriyorlardı. Evde televizyon (Television) izleyen anneler, layt (light) kolalarını (cola) yudumlarken, zapping (zapping) yaparak, kanallarda (channel) tele star (tele star) ve şov (show) programlarını (program) arıyorlardı. 34 kelimeden oluşan bu iki Türkçe cümlenin 19 kelimesi ingilizce, 15'i Türkçe. Ne acı değil mi? *** İşte böyle. Gördüğünüz gibi, adeta yabancı kelime istilasına uğrayan dilimiz, büyük bir yara almış durumda. Hani derler ya "bıçak yarası kapanır ama dil yarası kapanmaz" diye. Bizim yaramız çok büyük çook!.. Hiçbir yaraya benzemez. Dil; bir milleti birbirine sıkı sıkıya bağlayan tutkal gibidir. Lakin o öyle bir bozulmuş ki, ne geçmişimizi anlıyabiliyoruz, ne geleceğimiz olan çocuklarımız bizi... Diğer Türk toplumları ile aramızdaki bağı ise zaten çoktan koparmışlar. Arada bu kadar uçurumlar varken, acaba bu yara gerçekten kapanır mı dersiniz?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.