Gecenin karanlığında üzerinden vızıldayarak geçen kurşunlar, nice arkadaşının göğsüne saplanmış, oracıkta yığılıvermişlerdi. Hasan, " Allahım ölmek kaderimse aha şuracıkta ben de şehit olayım. Yaşayacaksam eğer, şu alçak Rumlara haddini bildirmem için yardım et" diye dua etti. Sonra "Allahüekber" diyerek olanca gücüyle kurşunların yağdığı yöne doğru ateş etmeye başladı. Ta ki bacağına ve koluna mermiler girene kadar. Kendini kaybetmişti. Ölmek, şehit olmak istiyordu artık. Tam o sırada bir karaltı belirdi, Hasan'ı yere doğru çekti, " Eğer herkes ölürse düşmana kim dur diyecek" dedi. Sonra Hasan'ın yanından düşmana ateş etmeye başladı. Attığını vuruyordu. Bir müddet sonra yağan kurşunlar azaldı. Hasan bitkin bir halde kayaya yaslanmıştı. Yardıma gelen asker, gömleğini yırttı. Hasan'ın kanayan koluna sardı. Kemeriyle de bacağını sıkarak akan kanı durdurdu. Sonra matarasından ona su içirdi. Hasan şaşkındı. Ay ışığında bir nur gibi parlayan Mehmet'in yüzü, beynine kazınmıştı adeta. "Sen kimsin. Seni daha önce hiç görmedim. Kıyafetin de bizden farklı" dedi. Mehmet: "Adım Mehmet. Özel birliktenim. Bizim işimiz farklı. Belli ki anne babanın hayr duasını çok almışsın. Yoksa sağ koymazdı bunlar seni." Dedi. Hasan, yerde cansız yatan arkadaşlarının yüzüne bakarak, "arkadaşlarım hepsi öldüler" diyebildi. Boğazı düğümlendi, daha fazla konuşamadı. Ağlamaya başladı. Mehmet Hasan'a yaklaştı, eliyle onun gözyaşlarını sildi. "Üzülme onlar şehit oldular ama ölmediler" dedi. "Seni şimdi birliğine ulaştıracağım. Yalnız senden bir ricam var. Annem babam İstanbul'da... Şu mektubu onlara ulaştırır mısın?" Diyerek göğsünden bir mektup çıkardı. "Beni merak etmesinler. Gördün ben iyiyim. Bana bu iyiliği yapar mısın" dedi. Hasan Mehmet'in verdiği mektubu aldı. Öperek cebine koydu. Mehmet, sırtına aldığı Hasan'la, karanlığa dalıp kayboldu. ** 1974 temmuz'unda başlayan Kıbrıs savaşı bitmişti. Adada yaşayan Türkler, Rumlar'ın katliamından kurtarılmış, Kıbrıs'ın Kuzey kısmı alınmıştı. Hasan İstanbul sokaklarından birinde aradığı evi nihayet bulmuştu. Kapıyı çaldı. Yaşlı bir bayan açtı. "Buyur evladım. Birini mi aradın" dedi. Hasan, "Siz Naciye hanım mısınız" diye sordu. Yaşlı kadın merakla "evet" deyince, Hasan derin bir oh çekerek " Verin anne elinizi öpeyim. Ben Mehmet'in asker arkadaşıyım. Ondan mektup getirdim" Der demez, yaşlı kadının, gözleri heyecanla açıldı "Mehmet!" diyerek yere yığılıverdi. Hasan ne olduğunu anlıyamadı. İçerden Mehmet'in babası koştu. Naciye hanım'ı kaldırıp içeri taşıdılar. Hasan üzgün bir halde " Amca, ben.. Mehmet'in Kıbrıs'tan asker arkadaşıyım.. Mektubunu getirmiştim" diyebildi. "Mehmet" deyince yaşlı adamın gözleri doldu. Dudakları titredi. Anlamaz gözlerle Hasan'a bakıyordu. "Evladım. Yanlış bir eve gelmiş olmayasın. Bizim de bir oğlumuz vardı ama..." dedi gerisini söyleyemedi. Yaşlı adam ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bir yandan eşini ayıltmaya çalışıyordu. Nihayet Naciye hanım kendine geldi. Hasan, heyecanla, biraz da bu yaşlı insanları mutlu etmek için, neşeyle anlatmaya başladı:" O benim hayatımı kurtardı. Cesur bir asker o. Çok iyiyim beni Merak etmesinler dedi. Onunla onur duymalısınız." Sonra şaşkın şaşkın bakan bu iki sevimli insana cebinden çıkardığı mektubu uzattı. Yaşlı adam titreyen ellerle ona uzandı. Şaşkınlık ve heyecanla mektuba bakıyordu. Adres doğru idi. Titrek bir sesle" Evladım, biz oğlumuzu yıllar önce Kore savaşında kaybettik. Gelenler şehit oldu o dediler amma, bu kadıncağız yıllarca gözyaşı döktü, öldüğüne inanamadı bir türlü garibim. Anne yüreği işte. Bari bir mektup, bir haber gelseydi deyip durdu." Hasan şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Nasıl olurdu? Eğer Mehmet gerçekten Kore savaşında öldüyse, kendisini kurtaran kimdi. Ya mektup, ya adres, ya isimlerin doğruluğu.!.. Hasan'ın gözü birden duvardaki resme ilişti. Yerinden kalktı dikkatle baktı. Gözleri dehşetle parladı, beyninden adeta sıcak sular döküldü. Resimdeki oydu, evet ta kendisi. Hayatını kurtaran asker. Mehmet!.. ** Çanakkale'de ve diğer illerde şehit yatan nice Mehmet'in anısına. Ruhları şad olsun.