Merhaba değerli okurlarım. Geçen haftaki yazımda bazı gençlerimizin düştüğü nahoş durumları kaleme almıştım. Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz gençliği, böyle değerlerimizden kopmuş görünce, müteessir bir insan olarak "ey münevver gençlik, nerdesiniz?" diyerek, vatanı emanet edeceğimiz gençlerin sesini duymak istedim. Sandım ki, uzun yıllar gün ışığı gibi parlayan öz kültürümüze, bent çekmek için örülen ve körpecik dimağların derinliklerinde zindan karanlığı oluşturan surlar; kilise ayinlerinde yakılan mumlardan medet umanların, "işte batının sönmez ışığı" diye yutturmaya çalıştıkları mum ışıkları ile, bu kararmış beyinlerin gerçek gün ışığını görmelerini daima engelleyecek. Ve istedim ki yanılayım. Yanılayım ki zifiri karanlıkta kalmış beyinlere, altın tabaklar içinde sunulan cılız mum ışıklarının pırıltısının, gerçek ışığın yanında hiçbir değerinin olmadığını, karanlıkları kovalayan güneş çıkınca, gökteki yıldızların kaybolduğu gibi kaybolacağını bilen beyinler, gören gözler olsun. Olsun ki, gerçek ışığın, o örülen surların ardında olduğunu, hissetsin, bilsin... Bizi bizden ayıran, o karanlık surların oluşturduğu zifiri dünyaya rağmen, yüreğinde yanan hasret ateşinin nuruyla aydınlanan, sanki tek aydınlık kaynağıymış gibi sunulan mum ışıklarını ise; batı taklitçilerinin oyunu olduğunun idraki ile hiçe sayan, gerçek ışığın aşığı gençler, meğerse varmış. "Biz buradayız" dediler. "Biz buradayız" diyebilen bir tek yiğit yürek çıksaydı bile, geleceğe ait ümitlerim coşmaya hazırken, bin genç yiğit yüreğin sesiyle mesrur oldum. Rahmetli Yahya Kemal Beyatlı'nın şiiri geldi aklıma, duygulandım. ... Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. ... Yok olmuş bir milletin yeniden var olması için, inanmış bir yürek bile yeter. Ya bin atlı olunca neler olmaz ki. Artık gerçeğe örülmüş karanlık surlar korkutmuyordu beni. Kahpe rüzgarlar da... Ne olduğunu, nerden geldiğini, nereye gideceğini bilen, mum ışıklarına aldanmayan bin genç var. Mehmetler, Cüneytler, Ömerler, Aliler, Ayşeler, Şeymalar var. Üstad Rahmetli Necip Fazıl da böyle bir gençliğin farkına varmış olacak ki; ... Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes! Ey kahpe rüzgar, artık ne yandan esersen es!.. ... mısraları ile ışığa açılan yolu müjdeliyordu sanki... *** 24 kasım öğretmenler günü dolayısı ile bir çok kurum ve kuruluş, bu günün anısına toplantılar, etkinlikler düzenlediler. Küçükçekmece belediyesinin çalışkan, değerli başkanı Aziz Yeniay da "Geleceğimiz olan gençlerimizin, eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve onları yaşama hazırlayan öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamalıyız" diyerek "24 Kasım Öğretmenler Günü"nü ilçedeki öğretmenleri davet ettiği bir toplantıyla kutladı. Evet gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir. İlmin kapısı Hazreti Ali'nin (Radıyallahü anh) "Bir harf öğretenin kölesi olurum" buyurarak ima ettiği; çocuklarımıza okumayı, yazmayı öğretip, karanlık surların ötesine taşıyacak eli öpülesi bu muhteşem insanların, yaptıkları işin ne denli önemli ve sorumluluk gerektiren bir iş olduğunun şuurunu taşımaları temennisiyle, bütün öğretmenlerimizin gününü kutlarım. Bu günün anısına beni bilgilendiren, doğru yolu öğreten büyüklerimi hürmet ve rahmetle anıyorum. Eğer Onlar öğretmesiydi, ben de ne olurdu ki?.. Dolayısı ile, yazdıklarım da onların eseridir.